Okuyucu sorusunun 4. maddesi şöyleydi:
- “Hocam yeni okuduğum bir makaleye göre Takiyüddin en-Nebhani, Yusuf en-Nebhani’nin torunudur ve kendisinden eğitim almış birisidir. (http://www.hizb.org.uk/hizb/who-is-ht/prominent-members/sheikh-muhammad-taqiuddin-al-nabhani.html) Hocam siz Takiyuddin en-Nebhani’yi nasil değerlendiriyorsunuz? Kendisine saygın bir Osmanlı alimi olarak bakılmasını doğru bulur musunuz?”
Muhammed Takiyyüddîn en-Nebhânî, 1909’da Hayfa’nın (Filistin) İczim kasabasında doğmuş, yüksek tahsilini Ezher’de yapmış bir alimdir. Filistin’in çeşitli yerlerinde öğretmenlik ve kadılık yapmış, İzzeddin el-Kassam’la birlikte İngilizlere ve Yahudilere karşı mücadele vermiştir. İhvan-ı Müslimin’in kurucusu Hasan el-Benna’ya yakınlık duyduğu, bir süre İhvan-ı Müslimin içinde çalıştığı, yazılarında ve konuşmalarında Seyyid Kutub’u referans gösterdiği bilinmektedir.
Ancak parti hüviyetini haiz bulunmadığı ve cemaat modeli üzerinde ısrar ettiği için bir süre sonra Hasan el-Benna ve İhvan ile yollarını ayırdı. en-Nebhânî’nin İhvan’la ayrı düştüğü nokta gerçekten önemlidir: İhvan, hareketin seyrini ve süreci –tabir yerindeyse– “İslam toplumundan İslam devletine doğru” öngörürken, en-Nebhânî, tam tersi bir bakışla “İslam devletinden İslam toplumuna doğru” bir yapılanmayı öngörmüştür.
1948 yılında İsrail’in kuruluşuyla birlikte parti hüviyetli müstakil bir organizasyonun gerekliliği fikrini benimseyen en-Nebhânî, 1949 yılında kuracağı partinin çatısını ve söylemlerini oluşturmaya başladı. İslam aleminin kurtuluşunun, birlik beraberliğe ve İslam’ın özüne dönmeye bağlı olduğunu ısrarlı savunmasına rağmen İslam dünyasının uluslar arası kuruluşları, bilhassa Arap Birliği tarafından görmezden gelindi, bunun neticesinde öteden beri tasarlayıp fikrî hazırlığını yaptığı siyasî partinin kuruluş zamanının geldiğine karar verdi ve 1953 yılında Doğu Kudüs’te Hizbu’t-Tahrîri’l-İslâmî (İslamî Kurtuluş Partisi) adlı partiyi kurdu.
Ancak bu süreçte Doğu Kudüs’ün yönetimini elinde bulunduran Ürdün hükümeti, o sırada Ürdün ordusunun başında bulunan İngiliz general Glubb’ın isteği üzerine 1954 yılında Hizbu’t-Tahrîri’l-İslâmî’nin faaliyetlerini yasakladı.
Bunun üzerine en-Nebhânî Lübnan’a geçti ve parti, faaliyetlerine burada devam etti. Ancak çok geçmeden, 1956 yılında, partinin parasını zimmetine geçirdiği iddiasıyla tutuklandı ve hayatını kaybettiği 1977 yılına kadar tutukluluk hali devam etti. Ondan sonra partinin idaresine Abdülkadîm Zellum geçti.
Önceleri Arap dünyasında, bilahare bütün İslam aleminde hatta Müslümanların azınlık durumunda bulunduğu ülkelerde Hizbu’t-Tahrîri’l-İslâmî’nin adı ve müntesipleri –bütün baskı ve yasaklamalara rağmen– belli bir oranda da olsa yayıldı.
Partinin “İslamî devlet” ve “Hilafet” meselesi üzerinde yoğunlaştığı, önce Araplar arasında, ikinci aşamada da bütün İslam dünyasında Hilafet kurumu etrafında birliği sağlamayı öncelikli hedef olarak gördüğü bilinmektedir.
Halen müntesiplerinin bulunduğu yerlerde faaliyetlerine illegal zeminde devam eden parti, metot olarak devrimleri çağrıştıran fiilî kalkışma tarzını benimsememekte, barışçıl metotları tercih etmektedir. Hatta fiilen yasaklı bulunduğu Ürdün’de 1954 ve 56 seçimlerine bağımsız adaylarla katılıp sandalye elde etmiş olması bu noktada oldukça anlamlıdır. “Terör”, “şiddet” gibi kavramlarla anılan eylemleri benimsemeyen partinin, buna rağmen hiçbir ülkede resmen tanınmaması paradoks gibi dursa da, hedefleri ve söylemleri durumu izah için yeterli olmaktadır!
Devam edecek.
Milli Gazete – 4 Nisan 2010