Kelam kitaplarını nasıl okumalıyız? Herhangi bir meselenin herhangi bir Kelam aliminin herhangi bir eserinde yer almamasını nasıl değerlendirmeliyiz? Hatta herhangi bir meselenin herhangi bir Kelam aliminin herhangi bir eserinde bir şekilde yer almış olması, o meselenin o alim tarafından nihaî olarak o şekilde değerlendirildiği anlamına gelir mi?
Küçük bir örnek: Modern zamanların hakim kanaatine göre, İmam el-Eş’arî, insanda bir kesb kudreti bulunduğu ve fakat bu kudretin, fiillerin meydana gelmesine herhangi bir surette tesirinin söz konusu olmadığı görüşündedir. Dolayısıyla bu durumda İmam el-Eş’arî aslında –dolaylı da olsa– insanda “işe yarayan” bir kudret bulunmadığını savunmuş olmaktadır.
Oysa işin hakikati o ki, İmam el-Eş’arî insanda, biri iyiyi/hayrı/imanı, diğeri kötüyü/şerri/küfrü işlemeye elverişli iki farklı kudret bulunduğunu söylemiş; insanın, ikinci tür kudreti işleterek kötülük/şer/küfür ile iştigal ettiği sürece iyilik/hayır işlemesinin ve iman etmesinin mümkün olmayacağını (“hızlân” durumu) söylemiştir. İyilik/hayır/iman için insanın önce kötülük/şer/küfür işlemeyi terk ederek, onu kerih görerek iyilik/hayır/imana yönelmesi ve ona elverişli kudreti devreye sokması gerekir.[1]Bu konudaki açık ve detaylı ifadeleri için bkz. İmam el-Eş’arî, Risâle ilâ Ehli’s-Seğr, 260 vd.; Ebubekir Sifil, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, III, 25 vd., bilhassa 35 … Continue reading
Keza bazı Eş’arî ulemanın, insandaki kesb kudretinin fiillere etkisi bulunmadığını söylemişken daha sonra bu görüşlerinden rücu ettiklerini biliyoruz.[2]İmamu’l-Haremeyn el-Cüveynî ve Fahruddîn er-Râzî örnekleri için bkz. Sifil, a.g.e., 38-9.
Yine burada, bazı Kelam kitaplarının özellikle tartışmalı meseleleri işlemek üzere kaleme alındığını, dolayısıyla İslam fırkaları arasında ihtilaflı olmayan hususlar hakkında herhangi bir şey söylememelerinde yadırganacak bir taraf bulunmadığını söylemek durumundayız…
Hasılı, gerçek şu ki, devasa bir miras hakkında konuşuyoruz. Bu mirasın ağırlığı karşısında paniklemeden, ellerimiz dolanmadan ve kafamız karışmadan samimi, azimli ve edepli bir talebe edasıyla durabilmeli, onun bize kendisini açması için önce bizim ona liyakat kesb etmemiz gerektiğini hatırdan çıkarmamalıyız.
Maksada gelecek olursak;
Kaynaklara yüzeysel bir nazar bile, Ehl-i Sünnet Kelam ulemasından herhangi birisinin Nüzul-i İsa (a.s) konusunda muhalif bir tavır takındığının söylenmesini mümkün kılacak herhangi bir veri bulunmadığını söylemek için yeterli olacaktır. Hatta tam tersine, ulemanın, elimizin altındaki matbu Kelam kaynaklarında yer alan sarih ifadelerini görmemek için ya kasıt ya da özel bir yetenek (!) bulunması gerektiğini söylemek durumundayız.
Sözü daha fazla uzatmadan İmam el-Eş’arî‘nin konu hakkındaki sarih ifadeleriyle başlayabiliriz: Üzerinde Selef‘in icma ettiğini belirttiği itikadî meselelerin 42.si meyanında şöyle der: “Aynı şekilde Deccal, İsa b. Meryem‘in nüzulü ve Deccal‘i öldürmesi konusunda rivayet edilen haberlere (iman konusunda da icma etmişlerdir.)”[3]İmam el-Eş’arî, Risâle ilâ Ehli’s-Seğr, 291.
Yine o, “Ashâbu’l-Hadîs ve Ehlu’s-Sünne“nin itikat umdelerini sayarken, “Müslümanlar’ın devlet başkanlarının salahı için dua etmeyi, onlara silahla karşı çıkmamayı, fitne dönemlerinde mukatele etmemeyi benimser, Deccal‘in çıkacağını ve İsa b. Meryem‘in onu öldüreceğini tasdik ederler”[4]İmam el-Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 295. dedikten ve daha birçok madde zikrettikten sonra sözlerini şöyle bağlar: “Bütün bunlar, onların (Ashâbu’l-Hadîs ve Ehlu’s-Sünne‘nin) emir ve amel ettiği, benimsediği hususlardır. Onların, zikrettiğimiz bütün bu itikat ilkelerine biz de inanır ve onları benimseriz…”[5]A.g.e., 297.
Devam edecek.
Milli Gazete – 9 Nisan 2006
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Bu konudaki açık ve detaylı ifadeleri için bkz. İmam el-Eş’arî, Risâle ilâ Ehli’s-Seğr, 260 vd.; Ebubekir Sifil, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, III, 25 vd., bilhassa 35 vd. |
---|---|
↑2 | İmamu’l-Haremeyn el-Cüveynî ve Fahruddîn er-Râzî örnekleri için bkz. Sifil, a.g.e., 38-9. |
↑3 | İmam el-Eş’arî, Risâle ilâ Ehli’s-Seğr, 291. |
↑4 | İmam el-Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 295. |
↑5 | A.g.e., 297. |