Nirvana-1

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Ocak 2006, Ocak Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Soru

“Budizmdeki nirvana adı konulmamış bir fenafillah olabilir mi? Yani nirvanadakiler adını koymadan, Allah’ın ismini ve zatını üst bilinç düzeyinde teşhis etmeden fena makamına ulaşmış olamazlar mı? Cevabınız hayırsa uzak doğu öğretilerindeki bu tarz arınma, huzur olaylarını nasıl açıklıyorsunuz? Kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle tatmin olmazlar mı?”

Cevap

“Nirvana” ile Tasavvuf’ta bir makam olan “fena fillah” arasında ancak sathî bir nazarla bakıldığında benzerlik bulunduğu söylenebilir. İşin özüne inildiğinde bu iki kavramın birbirinden hayli farklı iki durumu anlattığı görülür. Aralarındaki farkı anlayabilmek için önce iki kavramın neyi anlatmak üzere kullanıldığına bakalım:

Nirvana: Hinduizm’in “tenasuh” (ruh göçü, yeniden bedenlenme, reenkarnasyon) inancı, ruhların biteviye bir bedenden diğerine geçmek suretiyle bu dünyaya tekrar tekrar geri gelmesini öngörür. Kişinin bir sonraki hayatının mahiyetini belirleyen, önceki hayatında yapıp ettikleridir (Karma). Önceki hayatını kötü bir şekilde yaşayan bir insan öldükten sonra ruhu bir süre azap gördükten sonra tekrar bu dünyaya gelir. Yaşadığı hayatın mahiyetine göre bu sonraki geliş bir hayvan bedeninde olabileceği gibi, bitki bedeninde de olabilir.[1]Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, 102.

Budizm’in Hinduizm’den ayrıldığı en önemli hususlardan birisi, Hinduizm’deki bu sürekli geliş-gidişin, Budizm’de belli kişiler için “nirvana” ile son bulacağının kabul edilmesidir. Gerçi Budizm’de tıpkı tanrı inancı gibi, nirvana sonunda ne olacağı da çok net değildir. Zira Buda’nın kendisinden nakledilmiş bir “nirvana” tanımı yoktur. Bununla birlikte o, nirvananın mahiyeti hakkında ipuçları vermemiş de değildir: Buna göre nirvana bu dünyaya ait bir olgudur; bu hayatta ölümsüzlüğü yakalamaktır.[2]Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, II, 113.

Budizm’in iki büyük mezhebinden biri olan Hinayana mezhebine göre nirvana bu dünyada üç büyük yükten, kin, hırs ve boş ümitlerden kurtuluştur. Bunu gerçekleştiren kimse ölümüyle, varlığını teşekkül ettiren sebeplerin bütün çeşitlerini imha etmiş olur. Tekrar vücut bulma, dolayısıyla tenasuh imkânını ortadan kaldırmış olur. Bu durumda nirvana bir “yokluk” demektir. Ancak bu, mutlak değil, izafî bir yokluktur. Doğrudan ve net ifadesi mümkün değilse de, o, bir anlamda dünya üstü zevklerin yaşandığı bir sonsuzluktur.

Budizm’in Mahayana mezhebine göre ise nirvana pasif bir durumu değil, bütün canlıların mutluluğu için ebedî olarak çalışmayı ifade eden aktif bir durumdur.[3]Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, 203-4.

Nirvanaya ulaşmanın yöntemi konusunda Budizm tarihi boyunca tartışılmış iki görüş vardır. Bunlardan birincisine göre nirvanaya ancak Yoga, yani murakabe ve “deneme” yoluyla ulaşılabilir. Ancak Buda’nın en gözde müridi olduğu kabul edilen Ananda, nirvanaya yoga yöntemiyle ulaşmış değildir. Keza ikisi de aynı bilgiye sahip olan Musila ile Narada arasındaki karşılaştırmada Narada kendisini asla bir “arhat” (aziz) olarak görmez. Zira o, nirvana ile temasını deneysel olarak gerçekleştirmemiştir.[4]Eliade, II, 116.

Devam edecek.

Milli Gazete – 28 Ocak 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, 102.
2 Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, II, 113.
3 Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, 203-4.
4 Eliade, II, 116.