Bu yılın “Okuyucu Soruları” faslını biraz gecikmeli olarak bugünden itibaren açmış olacağız. Sorularını burada ele almak üzere internet üzerinden cevap vermediğim okuyucular, eğer burada da sorularına yer verilmemişse lütfen tekrar hatırlatsınlar.
İkinci bir talebim daha var: Gönderilen soruları gerek internet üzerinden, gerekse bu köşede cevapsız bırakmamaya çalışıyorum. Ancak bazen aynı okuyucunun üst üste çok sayıda soru gönderdiği oluyor. Bu durumda diğer okuyucuların sorularını cevapsız bırakmaktansa, bir yerden sonra o okuyucunun sorularına cevap vermemeyi tercih etmek zorunda kalıyorum. Her halukârda bütün okuyuculardan helallık diliyorum.
Her zamanki gibi soru metinleri üzerinde, ifadeleri düzgünleştirmek için ufak tasarruflarda/düzeltmelerde bulunduğumu belirteyim…
Soru:
“Allah’ın baldırı” ifadesinin geçtiği bir hadis metni var. Bu hadis ve benzerlerini müteşabih hadisler bölümünde mi mütalea etmek lazım? Bir de bu hadisin makul bir tevili var mı?”
Cevap:
68/el-Kalem, 42 ayetinde geçen “Yevme yükşefu an sâk” kavl-i ilahisinin nasıl anlaşılacağıyla doğrudan ilişkili olan bu “keşf-i sâk” meselesi, gerek tefsirlerde, gerekse Hadis şerhlerinde ve Kelam kitaplarında enine boyuna tartışılmıştır.
Meselenin aslına geçmeden önce burada küçük bir istitrat yapalım: Modern zamanlarda sıkça dillendirilen “Kur’an’a aracısız başvurma“, “Kur’an ve Sünnet’ten doğrudan hüküm çıkarma“, “Kur’an’a uygun/aykırı hadis“… gibi söylemlerin içinin boş olduğunu bu mesele çok net bir şekilde göstermektedir. Herkesin Kur’an‘a (aslında “meal”e) aracısız olarak başvurmasını İslam‘ın birinci şartı gibi dayatanlar, bu gibi noktalarda insanları nasıl bir handikapla yüz yüze bıraktıklarını hiç düşünmüşler midir? Ya da ortada belli bir sistem üzerine oturtulmuş “Kur’an anlayışı” mevcut değilken “Kur’an’a uygun/aykırı hadis” diye tutturanlar aslında ne türlü problemlere geçit verdiklerini hesap etmişler midir?…
Yukarıda bir kısmının okunuşunu verdiğim ayette şöyle buyurulur: “Sâk’tan açılacağı gün secdeye çağırılırlar; ama güçleri yetmez.“
“Sâk“, ayağın, topuktan itibaren baldıra doğru yükselen, “incik” dediğimiz kısmıdır. Bir şeyin aslına ve gövdesine de o şeyin “sâk”ı denir.
Kaynaklar, “Sâk’tan açılacağı/açıldığı gün” ifadesinin bir “deyim” olduğunu ve herhangi bir işin en şiddetli ve zorlu aşaması hakkında kullanıldığını söyler. Özellikle savaş, mübareze… ortamlarında durumun son derece şiddetlenip dehşet hissinin zirveye çıktığı anı anlatmak üzere “Şemmereti’l-harb an sâkihâ” denir. Bu deyimin burada, insanın, yaşadığı dehşet ve şiddetin etkisiyle kendini kaybetmesinden ve elbisesinin açıldığını, inciğinin-baldırının ortaya çıktığını fark edememesinden kinaye olduğu düşünülebilir.
Yukarıdaki ayette geçen ifade, önceki ve sonraki birçok müfessirin belirttiği gibi kıyametin en dehşetli anını anlatmaya hamledilmiştir. Dolayısıyla Kur’an‘da “Allah’ın inciği/baldırı” diye bir izafetin yer almadığını belirtmek gerekir.
“Peki hadislerde durum nedir?” sorusunun cevabını ise bir sonraki yazıya bırakmak durumundayım gördüğünüz gibi.
Milli Gazete – 10 Ekim 2015