Modern zamanlarda Müsteşriklerin ektiği fitne tohumu ne yazık ki tutmuş ve Ümmet-i Muhammed pek çok sahada bilinç kaymasına maruz kalmıştır. Bu “maraz” durumu kendisini en fazla Kur’an ve Sünnet’le ilişkimizde göstermektedir.
Şurası kesin: Sünnet’ten tecrit edilen Kur’an, okuyanın ve yorumlayanın niyet ve maksadına göre konuşan bir “metin”e dönüştürülmek istenmektedir. Bunu yapanlar her ne kadar adını böyle koymasalar da sonuç itibariyle hadise budur. Üstelik bunu yaparken Kur’an’ın, “Gelenekçiler”in ileri sürdüğü gibi öyle “anlaşılmaz” değil, apaçık ve anlaşılır bir kitap olduğunu söylemeyi de ihmal etmezler.[1]Daru’l-Hikme’nin genç hocalarından Abdülkadir Yılmaz’ın bu konudaki nefis bir makalesi için www.darulhime.org adresine bakılabilir.
İlginçtir, Kur’an’ın “apaçık” bir kitap olduğunu her fırsatta vurguladığı dikkat çeken pek çok kimsenin, birçok Kur’an ayetinin anlam ve delaletinde farklı düşündüğünü görüyoruz. Söz gelimi Kur’an’da başörtüsü, Efendimiz (s.a.v)’in şefaati, kabir azabı, namaz vakitleri, nesh… var mıdır yok mudur; 2/el-Bakara, 62 ve 5/el-Mâide, 69 gibi Ehl-i Kitab’ın akıbetinden bahseden ayetler nasıl anlaşılmalıdır (Ehl-i Kitap Efendimiz (s.a.v)’e ve Kur’an’a iman etmeden cennete gidebilir mi)… ve daha pek çok konu böyledir.
Bu nasıl “apaçık” ve “her okuyanın anlayabileceği” bir kitaptır ki, bizzat bu iddiayı öne sürenler dahi onun ne dediğinde görüş birliğine varamıyor?
Doğrusu şu ki, Kur’an konusunda “hakkı verilmiş” bir anlama faaliyeti, behemehal Usul-i Fıkıh bilmeye bağlıdır. Kur’an ayetlerinin hepsinin açıklık-kapalılık yönünden, delalet yönünden ve daha birçok bakımdan aynı olmadığı, pek çok Kur’an ayetinin ihtiva ettiği hükmün Sünnet olmadan anlaşılamayacağı, Kur’an-Sünnet ilişkisinin mahiyeti ve Sünnet’in Kur’an’ı beyan etme tarzları… Usul-i Fıkıh bilmeden anlaşılabilecek hususlar değildir.
Usul-i Fıkıh bilenler bu sahada konuşmadığı ya da daha doğrusu “sesini duyuramadığı”, sesi yüksek çıkanlar ise Usul-i Fıkıh bilmediği içindir ki, Kur’an anlayışımız, Sünnet anlayışımız, dolayısıyla “müslümanlığımız” sakatlıklarla malul.
Sünnet-i seniyye bilincimiz büyük ölçüde müsteşriklerin ve onların dümen suyundan giden modernistlerin mesaileri sonucu yara almış durumda. Hadislerden bahis açıldığında hemen aklımıza “uydurma” çağrışımları üşüşüyor. İki kişi aralarında konuşurken birisi bir şey söylediğinde öteki “Bu, Kur’an’da var mı?” diye soruyor. Sanki birşeyin “hakikat” olması için münhasıran Kur’an’da ve o soruyu soran kişinin aklına yatacak şekilde yer alması şartmış gibi!..
Sünnet-i Seniyye sahasında modern zamanlarda oluşturulmuş arızaları tamire dönük Hadisleri anlama Problemi ve Bilgi Kaynağı Olarak Hadis gibi kitapları ve pek çok makalesiyle tanıdığımız akademisyen Ayhan Tekineş, bu defa Geleneğin Altın Zinciri isimli çalışmasında Sünnet-i Seniyye algımızda oluşturulan isnad merkezli kırılmayı tamir etmek gibi büyük ve hayatî bir işe soyunmuş. Doğrusu meseleye hakkını da vermiş…
Şayan-ı tebrik bu çalışmasında Tekineş isnadın mahiyeti ve önemi, tarihçesi, iş görme tarzı, ravi ve metinle ilgili meseleler… gibi konuyla uzaktan yakından alakalı hemen bütün hususları büyük bir yetkinlik ve özgüvenle okuyucuya sunmuş. (Ensar Neşriyat, İstanbul-2006, Tel: 0212b513 4341 – 0212.513 0309)
Bahse değer bir diğer çalışma, Hamdi Gündoğar’ın İslam İtikadında Sünnet’i. Daha Önce Kur’an’da Hz. Muhammed’in (s.a.v) Özellikleri isimli bir çalışma yapmış .bulunan Gündoğar, bu eserinde Sünnet-i Seniyye’nin itikada taalluku meselesini irdelemiş. Hadisleri Akaid sahasının dışına itme gayretinin modaya dönüşme eğilimine girdiği günümüzde, sadece Ehl-i Sünnet’i oluşturan muhtelif kesimlerin değil, Mu’tezile ve Şia gibi bid’at fırkaların dahi Sünnet/Hadis meselesine modernistler gibi bakmadığı bu çalışmada ortaya konulan een önemli sonuçlardan birisi. (Çıra yay., İstanbuly-2006; Tel: 0212.635 9919)
Bilhassa şefaat. Sırat, Mizan, kabir azabı ve münker-nekir sorgusu, Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü ve Deccalın zuhuru… gibi hadislerle sabit gaybiyyata iman konusunda Mu’tezile’de gördüğümüz hassasiyetin izini bile göremediğimiz modernistlerin, bir yandan bu arızaları “Kur’an merkezli Müslümanlık”ın gereği gibi takdim ve terciç ederken, bir yandan da Sünnet’i “önemsediklerini” vurgulamayı ihmal etmemeleri gerçekten ahir zamana mahsus bir ironi olarak dikkat çekiyor!
Milli Gazete – 19 Şubat 2010
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Daru’l-Hikme’nin genç hocalarından Abdülkadir Yılmaz’ın bu konudaki nefis bir makalesi için www.darulhime.org adresine bakılabilir. |
---|