Muhtelif Meseleler – 13

Ebubekir Sifil2004, 2004 Yılı, Ekim 2004, Ekim Ayı 2004 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Soru: “Ente” ve “hu” zamirleri müfred müzekkerdir, enti ve hıye zamirleri ise müfred müennestir. Allah erkek ve dişilikten münezzehtir. Amenna. Lakin Allah c.c kendi zatı hakkında kelam-ı kadiminde, müzekker zamirini istimal ediyor. Misal “Allahu la ilahe”deki müzekker “hu” zamirini kendisi için istimal etmiştir; “La ilahe illa ente”de ki “ente” müzekker zamirini Yunus a.s’ın lisanıyla kendisi için istimal etmiştir. Kendisi sıfat-ı nakıseden münezzeh iken neden müzekker zamirleri kendisi için istimal etmiştir, o erkek ve dişilikten münezzeh değil midir?”

Cevap: Önce sorudaki bir eksikliği, daha doğrusu “yanlışlığı” düzeltelim: Özellikle “ayetel kürsî” diye bilinen ayeti ifade için yaygın olarak yapıldığı gözlenen bu yanlış, “Allâhu lâ ilâhe illâ hû/hüve” cümlesini tam olarak söylemek gerekirken, yarıda kesmekten kaynaklanıyor. Bu durumda anlam tam tersine dönüyor. Bu cümlenin kaydettiğim şekilde tam olarak söylenmesine dikkat edilmelidir.

Soruda zikredilen husus, Arap dilinin bir özelliğinden ileri gelmektedir. Arapça‘da aslolan “müzekker” (eril) ifade biçimidir. “Müennes” (dişil) ifade ise –tabir yerinde ise– istisnaidir. Dilin mantığı böyledir. Kendileri için erkeklik-dişiliğin söz konusu olmadığı –mesela “câmid”– varlıkların birçoğu için de müzekker kalıbı kullanılır. (Arapça‘da “cansız” kelimesi yoktur. “Hareket edenler dışındaki varlıklar için “hareketsiz, donuk” anlamındaki bu kelime kullanılır.)

Soru: “Ya eyyuhannesu’budû rabbekumullezî halekakum” … ila ahiril ayeh. “Ey nas (insanlar), sizi yaratan Rabbinize ibadet ediniz” mealindeki ayet-i Kura’niye insanları ibadetle mükellef tutmuştur. Halbuki ibadet ehl-i müslime (ehl-i İslam’a) farzdır. Eehl-i küfr ibadetle mükellef değil, imanla mükelleftir. Allah azze ve celle neden burada bütün nası ibadete davet etmiştir? Normalde ibadet, emir ve yasaklarla ilgili hükümler mü’mine hitab eder ve gelirken “yâ eyyuhalleziyne âmenû” kelime-i mübarekesi istimal edilmiştir. Burada ki farkın sebeb-i hikmeti ne ola ki?

Cevap: Soruda zikredilen ayet ve benzeri lafızdaki birçok ilahî hitapta yer alan “ibadet” kelimesi, sözlük anlamı olarak “kulluk” demektir. Bu ayetlerde de bu anlamda kullanılmıştır. Kulluğun başı ve insanların ilk mükellefiyeti “iman” olduğu ve dahi imansız bir kulluk/ibadet düşünülemeyeceği, muteber olmayacağı için insanların kulluğa daveti, kulluğun gerektirdiği bütün anlamları mündemiç bir davettir.

Bu durumda soruda zikredilen ayette anlam olarak “Ey insanlar! Sizi yaratan Rabbinize kulluk için gerekli/vazgeçilmez olan ne varsa hakkıyla yerine getirin” buyurulmuş olmaktadır.

Öte yandan bilindiği gibi bütün ibadetlerde “niyet” şarttır. Niyet ise imana mütevakkıftır. Bu yönüyle de söz konusu ayetteki hitabın imanı mükellefiyetini dahi ihtiva ettiğini söylemek durumundayız.

Buna bir de imanın kalbin ameli olduğunu söyleyen ulemanın bu tesbitini eklemeliyiz. Ameller niyetlere göre değerlendirileceğinden ve yukarıda da söylediğim gibi niyet de imanın varlığına bağlı olduğundan niyetsiz (yani imansız) amel makbul olmayacaktır.

Soru: “Resulullah efendimizin kendisinden sonraki hilafete Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer r.anhuma’nın geçeceğine dair, sarihi (açık) bir haberi yok, lakin işari (kapalı) bir haberi var mıdır?

Cevap: Hz. Ebû Bekr (r.a)’in hilafeti konusunda ulemanın istidlal ettiği rivayetler vardır. Mesela Efendimiz (s.a.v)’in vefat hastalığında Hz. Ebû Bekr (r.a)’in halka namaz kıldırmasını istediğini anlatan rivayet böyledir.

Hz. Ömer (r.a) için böyle bir rivayet bilmiyorum.

Soru: “Hanefi’de kanın abdesti ifsat edip, Şafii’de etmediği mevzuunda Hz. Aişe r.a.’dan gelen bir hadisede Resulullah’ın a.s. alnına batan taş kan çıkarınca Aişe validemiz onu eliyle silmiş. Server-i kainat efendimizi de a.s. abdest almış. Hanefi demiş kan yüzünden abdest tazeledi,Şafii demiş Aişe’nin r.a. eli değmesine binaen abdest aldı. Bu olayın kaynağı nerede. Yani nerden iktibas edilmiştir? Hadis kitabında filan var mı?

Cevap: Böyle bir rivayetin varlığından haberdar değilim. Halk arasında yaygın olarak dile getirilmesine rağmen konuyla ilgili kaynaklarda böyle bir hadis tesbit edebilmiş değilim.

Milli Gazete- 2 Ekim 2004