Soru
Fakir bir tanıdığım olduğunu söyleyip sizden zekat istiyorum, siz de zekatınızın bir bölümünü bana veriyorsunuz. Ama ben aldığım zekatı yerine götürmekte ağır davranıyorum ve zaten hasta olan tanıdığım, bu arada vefat ediyor. Vebalim ve mükellefiyetim?
Soru
Eş’ari mezhebinde, İslam dininden olmayanların bazı şartlar altında Ehl-i Necat sayılabileceği gibi bir görüş var mıdır? Varsa, mesela hangi şartlardır? Özellikle, bugünün Avrupası için, böyle bir yol düşünülebilir mi?”
Cevap: 1. Bu durumdaki kişinin sorumluluğu, aldığı bir emaneti yerine ulaştırmamaktan doğar. Parayı aldığı kişiye durumu anlatıp helalık almak ve vefat eden kişinin sevabına harcamak –mesela varsa varislerine vermek– uygun olur. Bu arada istiğfarı da unutmamak gerekir.
- Eş’arîlik‘te böyle bir görüş olduğunu bilmiyorum. Mâturîdiyye, kendisine İslam daveti ulaşmamış kimselerin, Allah Teala‘nın varlığına ve birliğine iman etmek şartıyla sorumluluktan kurtulacağını söyler. Zira Mâturîdiyye‘ye göre insan, sırf aklını kullanarak Allah Teala‘nın varlığını ve birliğini keşfedebilir. Eş’ariyye ise insanda böyle bir yetenek bulunmadığı görüşünü benimsemiştir.
Şu halde sorunun birinci kısmının cevabı –benim bilgilerim doğrultusunda– olumsuzdur.
Bugünün Avrupa‘sı ise Mâturîdîler‘in yukarıda zikrettiğim ilkesi doğrultusunda bile mazur değildir. Zira Avrupa’da bildiğimiz kadarıyla 10 milyon civarında Müslüman nüfus bulunmaktadır. Şu halde herhangi bir Avrupalı, istediği zaman İslam hakkında bilgi sahibi olabilir.
Soru: “Malumunuz ibadet edenlerin ekserisi cennet sevdası, cehennem korkusu yüzünden ibadet ediyorlar veya haramdan içtinab ediyorlar; ben de dahil. Sanki burada Allah‘ın rızası 2. planda kalıyor gibi görünüyor. Bu tarz ibadet makbul müdür. Sanki Allah azze ve celle dese ki kullarım size mükafat ve mücazatım yok, sadece benim rızam için evamir ve nevahime riayet ediniz; bana öyle geliyor ki, bu abidlerin çoğu terk-i ibadet yapacaklar, muharremata dalacaklar. Vel hasılı kelam cennet sevdası ve cehennem korkusundan ötürü yapılan ibadet kabule karin midir?”
Cevap: Cennet arzusu veya cehennem korkusu ile yapılan ibadetlerin makbul olmayacağını söyleyen bir alim bilmiyorum. Öyle olsa Kur’an ve Sünnet‘te salih amellere mükâfat, günahlara mücazat bulunduğunun zikredilmesinin bir anlamı ve esprisi olmazdı. Öte yandan bütün mü’minlerin aynı yakin seviyesinde olmasını beklemek muhaldir.
Ancak genel olarak şu noktanın bilinmesinde fayda var: Cennete gidecek olanlar, yaptıkları ibadetin sonucunda değil, Allah Teala‘nın lütuf ve merhametiyle gidecektir. Allah Teala‘nın lütuf ve merhametinin ise sahih iman ve salih amele mukarin olduğu malumdur.
Kimin hangi düşünceyle hareket ettiğini kestirmek zordur. Dolayısıyla sorudaki tesbit, kesin bilgiye dayanmayan bir genelleme ihtiva etmesi sebebiyle hatalıdır. Akaid/Kelam kitaplarında bu konuda geniş bilgi mevcuttur…
Soru: “1- İmam Gazali‘nin İhya-i Ulumiddin adlı kitabının Türkçe tercümesini okuduğumuzda kitapta geçen bazı hadisler hakkında mevzu hadis olduğu rivayetleri var. Bir de Gazzali‘nin hululcü olduğuna dair rivayetler var. Filozoflara verdiği cevaplarda da nakilden uzaklaşıp akılla hareket ettiğine dair rivayetler de var. Bu söylentiler hakkında ki görüşleriniz nelerdir?
2- Sahihle mevzu hadisleri ayırabilmemiz için hangi eserlerden istifade etmemiz lazım gelir?”
Cevap.1: İmam el-Gazzâlî‘nin mezkûr eserindeki hadislerin tahricini yapan el-Irâkî –ki Şâfiî mezhebinin büyük Fıkıh ve Hadis alimlerindendir– bir takım hadislerin aslını bulamadığını söylemektedir. Keza yine Şâfiiyyü’l-mezhep alimlerden Tâcuddîn es-Sübkî, “Tabakâtu’ş-Şâfi’iyyeti’l-Kübrâ” isimli muhteşem eserinde “İhyâ“daki bu türlü hadislerin bir dökümünü vermiştir. Ancak bu durum, bu eserin kıymetini gözümüzde düşürmemelidir. “İhyâ“dan istifade etmeye bakalım; bu türlü rivayetleri gördüğümüzde de üstünde durmayalım.
İmam el-Gazzâlî‘nin “hulülcü” olduğunun söylenmesi doğru değildir. O, sadece Tasavvuf‘ta değil, Kelam ilminde de büyük bir imamdır. Neyin Ehl-i Sünnet‘e aykırı olduğunu elbette çok iyi bilir. Bu iddianın aslı yoktur.
Filozoflar‘a verdiği cevaplarda akla dayanmasından daha tabii ne olabilir? Onlarla ancak bu yolla mücadaele yapılabilirdi. Eğer onun ve diğer büyük Kelam ulemasının bu metotla Ehl-i Sünnet itikadına yaptıkları büyük hizmetler olmasaydı, bugün İslam dünyasında sahih itikadın belki de eseri kalmazdı.
- Sahih hadislerle uydurma olanları ayırmanın tek yolu, uydurma rivayetler hakkında yapılan çalışmaları incelemektir. Maalesef dilimizde bu eserler sadra şifa olacak kemiyette mevcut değildir. Dolayısıyla bu konuda mutlaka Arapça kaynaklara vukufiyeti olan ilim sahiplerinden istifade edilmelidir.
Milli Gazete – 24 Haziran 2004