Mezhepsiz Müslümanlık ve Bid’at Ehlinin İmameti-4

Ebubekir Sifil2009, 2009 Yılı, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Temmuz 2009, Temmuz Ayı 2009 OS

Telfik meselesindeki ihtilafın neye teflik deneceği noktasındaki bakış açısı farklılığına dayandığını bir önceki yazıda görmüştük. Rıhle’nin birkaç gün sonra –birleştirilmiş iki sayı halinde– çıkacak olan yeni sayısında konuyla ilgili bol miktarda malumat yer alıyor., Konuyla ilgilenenleri o sayıya havale ederek okuyucu sorusunun geri kalan kısımlarına dönelim:

Kendisini herhangi bir mezheple mukayyet hissetmeyen kimseler Ehl-i Sünnet olarak tavsif edilebilir mi?

Doğrusu kişiyi Ehl-i Sünnet çerçeveye dahil eden itikadî hususların herhangi birisini reddetmedikçe kimse Ehl-i Sünnet çerçevenin dışına çıkmaz. Bu, bir bakıma işin “teorik” yönüdür. “Pratik” yönüne gelince, –genelleme yanlışına düşmemeye dikkat ederek söyleyelim–, kendisini herhangi bir mezheple mukayyet görmeyen insanlarda Ehl-i Sünnet dışı kabuller ya da Ehl-i Sünnet kabullerin dışına düşme tavrı daha yaygındır. Bunun sebebi, onların, Ehl-i Sünnet ulemanın Usul-i Fıkh’a ve oradan da fer’iyyata yansıyan kaynak ve istinbat anlayışıyla problem yaşamalarıdır. Keşke İmam es-Süyûtî gibi kendilerinde ictihad ehliyeti gören ve Ehl-i Sünnet’ten de kıl kadar sapmayan insanlar söz konusu olsaydı!…

Okuyucu sorusunun diğer paragrafını hatırlayalım:

“İkinci olarak Yemen’de yaşayan müslüman kardeşlerimizin bir kısmı bildiğiniz gibi Şia’nın en ılımlı kollarından biri olan Zeydiyye mezhebine mensuplar ve İran Şiilerinin yaptığı gibi sahabe efendilerimize hürmetsizlik yapmazlar. Bildiğiniz gibi Raşid halifelerin hilafetlerini de kabul ederler. Buradaki Sünni imamlar Zeydi imamların arkasında namaz kılınabileceğini söyledikleri için onların cemaatine katılıyorum. Ama tam mutmain olmuş değilim.”

Zeydiyye’nin Şia’nın Ehl-i Sünnet’e en yakın kolunu oluşturduğu malum. Hatta İmam Muhammed Zâhid el-Kevserî’nin de altını çizdiği gibi[1]Bkz. el-İsferâynî’nin et-Tabsîr fi’d-Dîn’i, 16 (2 nolu dpnt.). Zeydiyye’yi mutlak anlamda (bütün alt gruplarıyla) Rafızî fırkalarından saymak doğru değildir. Gerçek Zeydîler’le kendilerini desiseyle İmam Zeyd b. Ali (rh.a)’a nisbet edenleri birbirinden ayırmak gerekir.

Burada Zeydî fırkalar arasındaki görüş ayrılıklarına girerek bu yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Ancak şu hususlara dikkat dilmelidir:

  1. Zeydiyye’nin kollarından biri sayılan ve Ebu’l-Cârûd Ziyâd b. el-Münzir’e nisbetle Cârûdiyye diye anılan fırka, Sahabe’yi Hz. Ali (r.a)’a bey’at etmedikler için ve aşağıda da geleceği gibi ilk iki halife ile onlara tabi olmaları sebebiyle diğer sahabeyi tekfir etmiştir.[2]Abdülkahir el-Bağdâdî, el-Fark beyne’l-Fırak, 32. Bu fırka, “beklenen Mehdi”nin, Hz. Hasan (r.a)’ın soyundan gelen Muhammed b. Abdillah olduğunu, onun ölmediğini ve öldürülmediğini ileri sürer.

Yine onlardan bir grup, gerçek Mehdi’nin, Hz. Hüseyin (r.a)’ın soyundan gelen Muhammed b. el-Kasım, bir diğer grup da yine aynı soydan gelen Yahya b. Ömer olduğunu iddia eder. Bu zatların ikisi de öldürüldüğü halde, söz konusu gruplar onların ölmediğini ve kıyamete yakın geri geleceğini söylemiştir.[3]Bkz. el-İsferâynî, et-Tabsîr, 16-7.

  1. Zeydiyye’nin Süleymaniyye (“Cerîriyye” diye de anılır) kolu Sahabe’nin genelini tekfir etmemekle birlikte, Hz. Osman (r.a)’ı onlardan ayırır ve tekfir eder. Bu sebeple Ehl-i Sünnet tarafından tekfir edilmişlerdir.[4]el-İsferâynî, a.g.e., 17.
  2. Ebteriyye diye anılan Zeydî grup, bir önceki maddede zikredilenlerden farklı olarak Hz. Osman (r.a)’ı tekfir etmez.
  3. Zeydiyye’nin Sâlihiyye diye anılan kolu (ki bir önceki maddede zikredilen grupla iç içedir), Ehl-i Sünnet’e en yakın olan koldur. Onlar Hz. Osman (r.a)’ı tekfir etmedikleri gibi, Daha önceki bir yazımda da geçtiği gibi, bu grubun reisi durumundaki el-Hasen b. Sâlih b. Hayy, İmam el-Buhârî ve İmam Müslim gibi önde gelen Sünnî Hadis imamları tarafından rivayetlerine itibar edilmiş bir kimsedir. İmam el-Buhârî bu zattan, es-Sahîh’te değil, el-Edebü’l-Müfred’de rivayet almıştır. O iki imam dışında Sünen sahipleri de bu zatın hadislerine itibar etmiştir.[5]Bkz. İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 249 vd.

Abdullah b. Dâvud el-Huraybî Kûfe mescidinde imamlık yapıyordu. Bir keresinde namaz kıldırmak üzere ileri geçtiğinde İmam Ebû Hanîfe mescide geldi. Onu gören el-Hasen b. Sâlih b. Hayy, İmam Ebû Hanîfe’ye hürmeten onun imamlık yapması için el-Huraybî’yi tutup geri çekti. Bu hareketi sebebiyle el-Huraybî onun aleyhinde bulunmuştur.[6]İbn Hacer, a.g.e., II, 251.

Ebteriyye/Sâlihiyye ve Süleymaniyye, Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer ve onlara tabi olan sahabeyi (Allah hepsinden razı olsun) tekfir eden Cârûdiyye’yi tekfir eder.

“Özellikle Ebteriyye ve Sâlihiyye Ehl-i Sünnet’e bu kadar yakın iken niçin ehl-i bid’at arasında sayılmıştır?” diye sorulabilir. Bunun belki de en temel sebebi, büyük günah işleyen kimsenin dinden çıkacağı ve ebedî cehennemlik olacağı görüşünde bu iki grubun da diğer Zeydîlerin yanında yer almış olmasıdır.

Sözün özü, Zeydiyye’nin Ebteriyye ve Sâlihiyye kolları Ehl-i Sünnet ile aralarında ince bir çizgiden başka bir şey bulunmayan iki gruptur. Özellikle diğer Şii gruplarla karşılaştırıldığında onların Ehl-i Sünnet’e ne kadar yakın olduğu daha rahat görülür.

Yemen gibi Sünnî imam bulmanın zor olduğu bir yerde, şayet cami imamları bu iki gruptan birine mensup ise, arkalarında namaz kılmak caizdir.

Milli Gazete – 12 Temmuz 2009

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. el-İsferâynî’nin et-Tabsîr fi’d-Dîn’i, 16 (2 nolu dpnt.).
2 Abdülkahir el-Bağdâdî, el-Fark beyne’l-Fırak, 32.
3 Bkz. el-İsferâynî, et-Tabsîr, 16-7.
4 el-İsferâynî, a.g.e., 17.
5 Bkz. İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 249 vd.
6 İbn Hacer, a.g.e., II, 251.