Cevap.2: Soruda, “Peygamberimizin bir hadisini, “sünnetlerin, eksik namazların yerine geçeceği” şeklinde yorumladı. Ben o hadisin, sünnetlerin farz borçlarının yerine geçeceği değil, farzlardaki kusurları tamamladığı manasında olduğunu okumuştum” deniyor.Burada kastedilen, Ebû Hureyre, Enes b. Mâlik, Temîm ed-Dârî (r.anhum) tarafından rivayet edilen hadis olmalıdır ki şöyledir: “Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği amel farz namazdır. Eğer onları eksiksiz olarak yerine getirmişse ne ala; değilse, “Tatavvu namazı olup olmadığına bakın” denir. Eğer tatavvuu varsa, (eksik) farz namaz(lar) onlarla ikmal edilir…” (Ebû Dâvûd, en-Nesâî, İbn Mâce, el-Hâkim…)Rivayetten de açıkça anlaşılacağı gibi nafilelerin farzları ikmali, yerine getirilen bir farzdaki eksiklikleri ikmal şeklinde değil, eda edilmemiş farz namaz borcunun yerine ikamesi tarzında olacaktır. 3. Farz borcu için kaza kılmak yerine sünnetlerin bunları tamamlamasını ummak, dolayısıyla “nasıl olsa sünnet namazları kılıyorum” diyerek kaza borcunu yerine getirmemek doğru değildir. Okuyucumun, farz namazlar ile sünnet (ratibe) namazlar hakkında yaptığı “servis masası-puf” benzetmesini doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Zira özellikle ibadetler hakkında bu türlü benzetmelerden hareket etmek doğru değildir.Soruda geçen “Diyanet olarak sizin, halkın sünnetleri terk etmesine yol açabilecek genel fetva veremeyeceğinizi bildiğimi burada vurgulamak isterim” cümlesinin ne anlattığını anlamadığım için bu noktayı geçiyorum. 4. Soru sahibi, Ahmed Hamdi Akseki merhumun –adını vermediği– bir kitabından hareketle, “en kuvvetli müekked sünnetler olduğu” gerekçesiyle sabah, akşam ve öğlenin son sünnetlerini kıldığını, öğle namazının ilk sünnetini ise kılmadığını belirtmiş. Oysa Akseki merhum, İslam Dini adlı kitabında (140) farz namazlara tabi olan nafile (sünnet) namazları sıralarken önce sabah namazının sünnetini zikretmiş, hemen ardından öğlenin ilk sünnetine yer vermiştir. Hatta bu namaz hakkında, “Bazı rivayete göre sabahtan sonra en kuvvetlisi budur” demiştir ki, doğrudur.Şu halde soru sahibinin, öğle namazının ilk sünnetini “müekked” olmadığı gerekçesiyle– terk etmesinin doğru bir davranış olmadığını söylemek durumundayım.
Soru: Hanefilerde kazası olan hakkında hadisle tavsiye edilmiş olan teheccüd, teravih, evvabin v.s. nafileyi ve namazın ön ve arkasındaki revatib sünnetleri terk etmez değil mi? Lakin bu namazını özre binaen fevt etmiş olanlar için mi, yoksa keyfi/bi(lâ)özür terk edip te metruk olanlar içinde mi geçerlidir? Çünki bazı fetvalarda “namazı özürsüz, keyfi olarak terk etmiş olanlar hiç bir sünneti kılamaz ve sünnetlerin yerine kazaya niyet ederek kazaları ikmal etmesi lazım” diyorlar, öyle midir? Bu fetvayı Hanefiye göre veriyorlar.”
Cevap: Hanefî mezhebine göre kaza namazı olanların sünnet namaz kılamayacağı konusunda herhangi bir fetva bilmiyorum. Bu tartışma, malum bir kesimin ısrarlı tutumuyla gündem oldu. Ancak bildiğim kadarıyla onlar da “kaza borcu olan kimse hiçbir şekilde sünnet namaz kılamaz” demiyor. Söyledikleri şu: Kaza borcu olan bir kimse, sünnet namazları kılarken, aynı zamanda kaza kılmaya (veya kaza kılarken sünnet kılmaya) da niyet eder. Böylece hem sünnet sevabını kazanmış, hem de kaza borcunu ifa etmiş olur.
“Lakin bu namazını özre binaen fevt etmiş olanlar için mi, yoksa keyfi/bi(lâ)özür terk edip te metruk olanlar içinde mi geçerlidir?” şeklindeki sorunun cevabı bir önceki yazıda geçmişti. Kaza namazı, kişinin zimmetinde bulunan bir borçtur. Bu borcun kastî bir terk ile mi, yoksa bir özre binaen mi oluştuğu sorusu sonuca etki etmez.
Vallâhu a’lem!..
Milli Gazete – 13 Kasım 2004