Soru.1: Hanefi haricinde diğer üç mezhebin hem özürle kılınmamış hem de terk edilmiş namazlar için hükmü, kaza borcu olanın sünnet kılmayıp kaza kılması istikametindedir. Hanefî mezhebi ise özürle kılınmamış namazların kazası için sünnet kılınabileceğine hükmetmiş. Benim gibi namazı terk etmiş olanların sünnet kılmasıyla ilgili Hanefî mezhebinin hükmü nedir? Bununla ilgili bana Dürül Muhtar, Reddül Muhtar gibi saygın bir fıkıh kitabından hüküm ve delil gösterebilir misiniz? “Kılabilir” mi, “kılmalıdır” mı yoksa “kılamaz” mı diyor? Namazlarını terk etmiş bir insanın mesela günde 1 günlük kaza kılıp sünnetleri terk etmemesi mi, yoksa sünnetleri kılmayıp 2 günlük kaza kılması mı daha efdaldir. Sonuçta sünneti kıldığımızda, onun yerine kılabileceğimiz 1 günlük kaza namazını kılmamış oluyoruz ve bu dünyada farzlardan mesulüz; sünnetlerden hesaba çekilmiyoruz. Ne kadar yaşayacağımızın garantisi olmadığını da hatırlatıyorum.2. İkinci konuştuğum hoca (?), Peygamberimizin bir hadisini, “sünnetlerin, eksik namazların yerine geçeceği” şeklinde yorumladı. Ben o hadisin, sünnetlerin farz borçlarının yerine geçeceği değil, farzlardaki kusurları tamamladığı manasında olduğunu okumuştum birkaç yerde. Bunu açıklayabilir misiniz?3. Biraz da ikinci maddeye istinaden yazıyorum: Diyelim ki evde kullandığınız küçük bir servis masası kırıldı; gider bunun yerine yeni bir servis masası alırsınız. “Canım aynı işi görür” diye gidip fiyatı aynı olan bir puf almazsınız. Farz borcu için kaza kılmak yerine sünnetlerin bunları tamamlamasını ummak çok net bir davranış değil. Diyanet olarak sizin, halkın sünnetleri terk etmesine yol açabilecek genel fetva veremeyeceğinizi bildiğimi burada vurgulamak isterim.4. Ben şu anda Hamdi Akseki’nin kitabında en kuvvetli müekked sünnetler olduğu yazan sabah, akşam ve öğlenin son sünnetlerini kılıyorum. (Öğlenin ilk sünneti de dahil olmak üzere diğer sünnetleri kılmıyorum.) Bunu, sünnetleri tam olarak terk etmemek için yapıyorum. Dolayısıyla günde 26 rekât o günün namazını ve 20 rekât kaza kılıyorum. (Vitri de kaza ediyorum.) Benim bu uygulamam için yorumunuz nedir?
Cevap.1: Anladığım kadarıyla soru sahibi okuyucum, özürsüz olarak terk edilmiş namazları kaza ederken içinde bulunduğu vaktin sünnet(ler)ini de kılıp kılamayacağını, Hanefî mezhebinin bu konudaki görüşünü soruyor.
Araştırabildiğim kaynaklarda bu hususta mutlak ifadeler kullanılmaktadır. Şöyle ki, kaza namazı kılınırken, içinde bulunulan vaktin namazının önünden ve arkasından kılınan sünnet namazların terk edilmemesi, kazaya kalmış namazın bir özür sebebiyle kazaya bırakılmış olması şartına bağlanmamıştır. Ne suretle ve sebeple olursa olsun kazaya bırakılmış bir namaz kılınırken, içinde bulunulan vaktin farzının önünden ve arkasından kılınan sünnet (ratibe) namazları da terk etmemek gerekir. Bu husus için bkz. İbn Âbidîn tercümesi, III, 152; Fetevâyı Hindiyye tercümesi, I, 409-10.
Konuyla ilgili olarak adını verdiğim kaynaklardan ilkinde şöyle deniyor: “Geçmiş namazların kazasıyla meşgul olmak, nafilelerden daha evla ve mühimdir. Bundan yalnız farz namazların sünnetleriyle kuşluk ve tesbih namazları, bir de hakkında hadis rivayet edilen namazlar müstesnadır…”
İkinci kaynakta ise şu ifadeler mevcut: “… Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktan çok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Yalnız ma’ruf (= bilinen) sünnetler bu hükümden müstesnadır. Kuşluk namazı, tesbih namazı gibi sahih haberlerle gelen namazlar –ki bunların içinde sayılmış sureler ve zikirler vardır– nafile niyeti ile kılınır; başkaları ise kaza niyeti ile kılınır.”
Şu halde Hanefî mezhebine göre kaza kılarken vaktin farzının önünden ve arkasından kılınan sünnetleri terk etmemek daha efdaldir; okuyucumun sorudaki ifadesi ile “kılınmalıdır.”
Daha fazla kaza namazı kılmayı sünnet namazların kılınmamasına bağlamak doğru değildir. En azından, sabah namazının sünneti, öğlenin ilk ve son sünnetleri, akşamın sünneti ve yatsının son sünneti dediğimiz namazları terk etmemelidir; bunların toplamı 12 rekâttır ve –ortalama 1’er dakikadan– 12 dakikamızı alır. Mesele kâr-zarar dengesinden ibaret ise, günlük hayatta kaç 12 dakikayı nerelerle harcadığı ve bu 12 dakikalar içinde yaptığı işlerin namazdan daha önemli olup olmadığı tabii ki herkesin kendi hesabıdır…
(Devam edecek)
Milli Gazete – 11 Kasım 2004