Soru
Mecburi de olsa sahibinin rızası olmadan mülkiyetinin alınması caiz değildir. Sahabe-i kiramın uygulaması bu yöndedir.
1- İslam devletinin hakimi veya temsilcisi amme maslahatı için gerekli olan bir mülkiyeti (yol veya başka bir sebepten dolayı) kişiden zorla kıymetini vererek alabilir mi?
2- Yatsı namazının ilk sünneti diğer mezheplerde kılınmamaktadır. Kılınmasına dair Hanefilerin delilleri kuvvetli değildir. Biz o zaman hangi delile göre yatsı namazının ilk sünnetini kılıyoruz?
Cevap
- Özel mülkiyetin dokunulmazlığı, “zarurat-ı diniye”yi oluşturan 5 esastan birisidir. (Diğerleri dinin, aklın, neslin ve canın dokunulmazlığı/korunmasıdır.) Tıpkı bu esaslardan “canın korunması” ilkesinin –haksız yere adam öldürme vb. gibi– bazı özel durumlarda devre dışı bırakılması gibi, özel mülkiyetin dokunulmazlığı da bazı özel durumlarda devre dışı bırakılabilir.
Buradaki “özel durumlar”dan kasıt, amme maslahatı (kamu yararı) dır. Hulefa-i Raşidin döneminde, mescid genişletilmesi, savaşta kullanılan at, deve gibi hayvanlara otlak tahsisi gibi gerekçelerle özel mülkiyetin istimlak edildiği genel olarak Fıkıh kitaplarında ve özel olarak da “Harâc” ve “Emvâl” türü kitaplarda görülebilir.[1]Mesela bkz. Ebû Ubeyd, Kitâbu’l-Emvâl, 309 vd.; İbn Âbidîn, IV, 379. Efendimiz (s.a.v)’in “Nakî’” denen araziyi, Hz. Ömer (r.a)’in de “Rebeze’yi” sadaka develerine otlak olarak tahsisi de yaygın olarak zikredilen örnekler arasındadır. Ayrıca Hz. Ömer (r.a) ile Hz. Osman (r.a)’ın, Mescid-i Haram’ı genişletmek için etrafındaki özel mülkiyetlerin bir kısmını bağış yoluyla, diğer bir kısmını da ücretini ödeyerek aldığı bilinmektedir. Hatta her iki genişletme çalışması sırasında, mülk sahiplerinden bir kısmının gayrimenkullerini satmaya yanaşmadığı, buna rağmen bedellerinin arazi sahipleri bilahare alsın diye Kâbe hazinesine emanet olarak bırakıldığı, kaynakların kaydettiği hususlardandır.[2]el-Ezrakî, Ahbâru Mekke, II, 69.
İstimlak konusu, Mecelle’de yer alan “Zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs ihtiyar olunur” (madde, 26) ve “Zarar-ı eşedd, zarar-ı ehaff ile izale olunur” (madde, 27) gibi maddeler çerçevesinde değerlendirilebilir. Hatta bu husus Mecelle’nin 1216. maddesinde sarih olarak zikredilmiştir: “Lede’l-hâce emr-i sultanî ile bir kimesnenin mülkü kıymeti ile alınıp tarika ilhak olunabilir. Fakat tediye-i semen olunmadıkça mülkü yedinden alınamaz.” ([Yol genişletmesi için] ihtiyaç halinde Sultan’ın emri ile bir kimsenin mülkü, kıymeti ödenerek alınıp yola katılabilir. Ancak bedeli ödenmedikçe mülkü elinden alınamaz.)
Burada altını çizmek gerekir ki, kamulaştırmaya cevaz veren kaynaklar, en küçük bir istismara meydan vermemek için hayli sıkı davranmıştır. Mecelle’nin yukarıdaki maddesinde geçtiği gibi “Sultan’ın izni” yanında, mahkeme kararı aranmasını şart koşanlar da olmuştur.[3]İbn Âbidîn, a.y.
Konunun günümüz ilim adamları tarafından tartışılmaya devam ettiğini, cevaz verenler yanında, çeşitli gerekçelerle adem-i cevaz taraftarı olanlar bulunduğunu da son bir not olarak belirtmiş bulunalım.
Sorunun ikinci kısmını haftaya ele alalım inşaallah.
Milli Gazete – 9 Eylül 2007