Soru.1: Eimme-i erbaanın fer-i bir mesele üzerinde ittifak etmesinden icma teşekkül eder mi, yoksa aynı asırdaki diğer müçtehitlerin ittifakına da ihtiyaç var mıdır icmaın teşekkülü için?
- Bir müçtehidin kendi içtihadından feragat edip icmaın ortak görüşüne katılması gerekir mi? Katılmazsa nisa suresindeki müminlerin yolundan ayrılanlar fırkasına mı dahil olur? Yoksa kendisi icmaa katılmazsa, o feri olan mesele zaten bir müçtehit muhalefet etti diye icma olmaktan çıkar mı?
- Eimme-i isna aşeriye ehl-i sünnet midir?
Cevap.1: Dört mezhep imamının herhangi bir fer’î mesele üzerinde ittifak etmesi icmaın teşekkülü için yeterli değildir. Usul-i Fıkıh kaynakları icmaı, “Bir asırda yaşayan Müçtehid İmamların “tamamının” aynı hükümde birleşmesi” tarzında tarif eder. Dolayısıyla Eimme-i Erbaa‘dan her birinin, kendi yaşadığı dönemde diğer Müçtehid İmamlar ile görüş birliğine varması durumunda ancak icmadan söz edebiliriz. Bir tek müçtehid bile diğerlerinin tamamına aykırı içtihadda bulunsa icmaın teşekkülünden söz edemeyiz.
- Müçtehid içtihad ederken delilden hareket eder ve murad-ı ilahîyi yakalamaya çalışır. Herhangi bir fer’î meselede bütün birikim ve vüs’atini kullanarak ulaştığı sonuç, müçtehid için “doğru hüküm”dür; bu durumda sayıları ne kadar fazla olursa olsun, diğerlerinin görüşü ona göre hatalıdır.
İçtihadı neticesinde yakaladığı doğru hükmü bırakıp diğer müçtehidlerin hükmüne aykırı düşmemek adına nezdinde hatalı olan görüşü benimsemesi bir müçtehid için söz konusu değildir. Zira içtihad ederek diğerlerinin ulaştığı sonucun doğru olduğu kanaatine varsaydı zaten onlara muhalefet etmezdi. Onların görüşü onun nezdinde hatalı olduğu için muhalif kalmış ve başka bir hükmü tercih etmiştir.
O müçtehid bu durumda soruda sözü edilen ayetin muhatabı olmaz. Zira o ayette fer’î meselelerdeki ihtilaf bahse konu edilmemektedir. Öyle olsaydı Sahabe fer’î meselelerde ihtilaf etmezdi. Fıkıh, Fıkıh Tarihi ve “ahkâm hadisleri”nin zikrine tahsis edilmiş Hadis kaynaklarında Sahabe‘nin fer’î meselelerdeki ihtilafları konusunda bol miktarda örnek mevcuttur.
Hiçbir müctehidin, “icmaa katılmak” diye bir mükellefiyeti yoktur. Esasen bir tek müçtehidin bile muhalif kaldığı meselelerde ortada icma yoktur. Burada olsa olsa “çoğunluğun (cumhur) görüşü” bahse konu edilebilir. Bu ise “icma“dan farklıdır. Dolayısıyla bir tek müçtehidin bile muhalif kaldığı herhangi bir meselede icma oluşmuş sayılmaz.
- Eimme-i İsnâ Aşer konusunda daha önce de yazmıştım. Ehl-i Beyt imamları ile Ehl-i Sünnet imamları arasında itikadî herhangi bir ayrılık söz konusu değildir.
Soru: Dinin zaruriyat kısmında, anlamı açık olan ayet ve hadiste içtihat yapılmayacağı, mevridin nasda içtihada mesağ yoktur kaidesine binaen sizin de malumunuzdur.
İçtihat sadece ahkam ayet ve ahkam hadislerinden mi istinbat edilir? Kıssalardan, kıyamet alametlerinden, cennet ve cehennem ahvalinden ve geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin hallerinden de içtihat yapılır mı?
Cevap: Anlamı açık olan ayet ve hadislerin bulunduğu meselelerde içtihad edilemeyeceğini söylemek doğru değildir. Zira böyle bir durumda ayet ve hadisin anlamının açık olması yetmez, aynı zamanda söz konusu ayet ve hadisin muarazadan da salim olması gerekir. Usul-i Fıkıh‘ta mevcut “nesh“, “tahsis” vb. bahisler bu meseleyle ilgilidir.
Mecelle‘de geçen “Mevrid-i nassda içtihada mesağ oktur” kaidesi, delaleti ve sübutu kat’î olup, herhangi bir muarazadan da salim olan nassın bulunduğu durumlarda içtihad edilemeyeceğini anlatır.
Sorunun ikinci kısmına gelince, dakik istinbat ehli için sadece ahkâma ilişkin ayet ve hadisler istinbat kaynağı değildir; onlar, soruda sözü edilen konulardaki ve daha başka muhtevadaki nasslardan da hüküm istinbat edebilir.
Söz gelimi kıyamete yakın zamanın uzayacağını bildiren hadiste Sahabe, Efendimiz (s.a.v)’e o uzun günlerde namazın nasıl kılınacağını sormuş, Efendimiz (s.a.v) de o zaman namaz vaktinin normal zamanlara göre hesaplanıp takdir edileceğini belirtmiştir.
Fukaha, kutuplarda namaz meselesini bu rivayetten hareketle çözüme kavuşturmuştur.
“Tebbet suresi” diye bildiğimi surede Ebû Leheb‘in “eşi”nden bahsedildiğini dikkate alan bazı alimler, gayrimüslimlerin kendi hukuklarına göre kıydığı nikâhın İslam dini tarafından tanındığı sonucuna varmıştır. Örnekler çoğaltılabilir…
Milli Gazete – 30 Eylül 2004