Tartışmalı olmakla birlikte, bir önceki yazıda zikrettiğim rivayetlerin konuya delalet ettiğini bir an için kabul edelim. Başka herhangi bir rivayette kadınların, Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe döneminde ilaç kullanarak hayız dönemini ertelediğine dair herhangi bir kayıtt mevcut mudur? Hadis kitaplarının ilgili bölümlerinde konu hakkında bol miktarda rivayet bulunduğu halde, bu soruya müsbet cevap verilmesini mümkün kılan bir rivayet –bildiğim kadarıyla– mevcut değildir. Şu halde şayet bir önceki yazıda zikrettiğim rivayetler, hayız kanını kesmek veya ertelemek için ilaç kullanmanın ilk dönemlerde bilinen ve başvurulan bir yöntem olduğunu gösteriyor olsaydı, merfu (Efendimiz (s.a.v)’den gelen) hadislerde bununla ilgili malumat bulunması gerekirdi.
Ancak görebildiğim kadarıyla Hadis kitaplarının “hayız” ve “istihaza” ile ilgili bölümlerinde yer alan rivayetlerin hiç birisinde, Efendimiz (s.a.v)’in veya Sahabe‘den herhangi birisinin, hayız kanını ilaç kullanmak suretiyle keserek veya erteleyerek ibadete devam edilebileceği konusunda ruhsat/fetva verdiği zikredilmemiştir. Eğer o dönemlerde hayız kanını durdurucu ilaçların varlığı bilindiği halde böyle bir ruhsata/fetvaya rastlanmıyorsa;
- Abdullah b. Ömer (r.a)’den gelen fetvanın “hayız” değil, “istihaza” kanıyla ilgili olduğunu söylemek gerekir,
- Bu rivayeti dayanak alarak konu hakkında ruhsat/fetva vermek için iyice düşünmek icab eder.
Nitekim Mevâhibu’l-Celîl ve Hâşiyetu’d-Desûkî ale’ş-Şerhi’l-Kebîr gibi eserlerde nakledildiğine göre İmam Mâlik‘e, umre yapmak isteyen, ancak hayız dönemi yaklaştığı için ilaç kullanarak hayzını geciktirmek isteyen bir kadının durumu sorulduğunda “Bu doğru değildir” demiş ve mekruh görmüştür. Her ne kadar İbn Rüşd bu hükmü, “ilacın kadının sağlığına zarar verebileceği endişesine” dayandırmış ise de, böyle bir ta’lil için yeterli veri bulunmadığını söylemek mümkündür…
Atâ‘dan nakledilen –ve bir önceki yazıda naklettiğim– fetvaya gelince, bazı Malikî alimlerin yukarıda isimleri mezkûr eserlerde görülebilecek olan olumlu görüşü, bu fetvanın dolaylı delaletine ve İbn Rüşd‘ün mezkûr ta’liline dayanıyor olmalıdır. Öyle de olsa, neticede bahsi geçen alimlere göre eğer kullanılan ilaç, 3-5 gün değil de 9 gün veya daha fazla süre kanı durduruyorsa, kadın bu süre içinde temizlik döneminde sayılır ve ibadetlerini eda edebilir. Bunu da konuyla ilgili bir fetva olarak nakletmiş olalım…
İlk yazıda yer verdiğim mülahazalara gelince, aynı sırayla ve çok kısa olarak düşüncemi açıklayayım:
- Allah Teala‘ya kulluğun yolu fıtrata müdahale değildir. Aksine, kulluk, “fıtrata uygun hareket etme”yi de içine alan bir anlam sahasına sahiptir.
- Kadın, fıtrî bir yasaya ve Nebevî bir talimata inkıyad ederek hayız döneminde orucu kestiği için Ramazan orucunun feyiz ve sevabından mahrum kalmış olmaz; belki bu durumda daha fazla sevaba nail olur!
- Adet dönemine rastlayan oruç kazaya bırakıldığında, bilahare oruç tutamama riski vardır; evet, ancak –diyelim ki– Ramazan sonrası tutamadığı oruçları kaza edecek kadar ömrü vefa etmeyen bir kadının zimmetinde zaten oruç borcu mevcut değildir.
“Eşyada aslolan ibahadır” kaidesine gelince, buradaki serbestiyetin herhangi bir Şer’î nass veya ilke ile çatışmaması gerekir. Herhangi bir zorunluluk olmadığı halde fıtrata müdahale etmek ve sağlığı riske atmak, Din‘in “zaruriyyat” olarak kabul ettiği “nefsin/canın korunması” ilkesine aykırıdır…
Kısacası –bunu bir “fetva” olarak değil, “araştırma sonucu ulaşılmış bir kanaat” olarak alın– şunu söylemek mümkün görünüyor: Herhangi bir ibadetini eda için kadının hayzı geciktirici ilaç kullanmasına mutlak anlamda cevaz vermek doğru olmasa gerek. Kadının hayız görmesi tabiî/fıtrî bir hadisedir ve zorlayıcı bir durum olmadıkça da tabiî seyrine müdahale edilmemelidir. Ancak, Hacc gibi –özellikle günümüzde– her isteyenin istediği zaman eda edemeyeceği şekilde birtakım düzenlemelere bağlı kılınmış bir ibadet söz konusu olduğunda ve uyulması gereken formalitelerin zorunlu kılması halinde böyle bir çareye başvurulabilir. Allahu a’lem…
Milli Gazete – 23 Ekim 2015