Soru
Es Selamu aleyküm.
Sayın hocam, Kur’an mahluk mudur değil midir tartışması az çok herkesin malumu. M. İslamoğlu hocanın sitesinde bu konuyla ilgili değişik bir yorum okudum. Herhangi bir yanlış aktarım olmaması için hocaya sorulmuş soruyu ve hocanın cevabını aynen aktarıyorum. Bu meselenin, okuyacağınız cevaptaki gibi bir arka planı var mıdır gerçekten? Varsa bu arka planı nasıl tahkik edebiliriz? Aydınlatırsanız sevinirim. Selamlar.
Soru ve cevap şöyle:
SORU: Ben felsefeye giriş dersini anlatırken konu tasavvufa oradan da nasılsa ‘Kur’an mahlûk mu değil mi’ tartışmasına uzandı. Daha doğrusu bir öğrencim bu konuda bir şeyler görmüş ve hayretle “Hocam bu tartışmanın niye yapıldığını anlayamadım dedi.” Ben de dilimin döndüğü kadar anlattım ama pek tatmin olmadığını gördüm yüz ifadelerinden. Bu konuda bir üniversite hocası için böyle bir soru sormamın uygun olmayacağını düşünmezseniz bu konuda bana hangi eserinizden istifade ederek cevap verebileceğimi yazmanızı istiyeceğim. Çünkü sizin bir eserinizde böyle bir yorum hatırlıyorum.
CEVAP: Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı sorunu, aslında Allah’ın kelam sıfatının “zati” mi, “fiili” mi olduğu sorunuyla alakalı olarak çıktı. Peki, bunun arkasında ne var? Tahmin edeceğiniz gibi siyasi tavırlar var. Mutezile’nin Kur’an mahlûktur görüşünü savunmasıyla, Hasen el-Basri’nin katı kaderciliği/fatalizmi savunan Emevi halifesi Abdülmelik’e karşı “iradeyi” savunan Risale fi’l-Kader’i (Kader hakkında mektup) aynı kaygının eseriydi. Emeviler atalarının günahlarına bir kılıf bulmak için, Kur’an’ın ezelde yazıldığını, müşrik atalarının da bu senaryonun kötü rol oyuncuları olduğunu, sonuçta mazur sayılabileceklerini zımnen söylemeye çalışıyordu. Ayrıca bu yaklaşımla kendi zulümlerini de meşrulaştırmış oluyorlardı. Yezid’e “katil” diye bağıran Fatıma bt. Ali’ye Yezid’in cevabını hatırlayalım: “Onu Allah öldürdü”. Vs… Vaktim olsa daha birçok örnek verirdim. Umarım meselenin telaffuz edilmeyen en derin kısmı anlaşılmıştır.
Cevap
Öncelikle soruların bu tarzda sorulmasını doğru bulmadığımı belirteyim. Soru, “Falan kimse şöyle diyor, siz ne diyorsunuz” tarzında sorulduğunda bir nevi “hoca çarpıştırma” havası oluşuyor. Burada sanki “doğruyu bulma” amacı, yerini başka bir şeye bırakıyor. Ya da en azından işin safiyeti bozuluyor. Okuyucu kardeşlerimden beklentim, kafalarına takılan bu tarz meseleleri, isim belirtmeden sormalarıdır. Sadece bana değil, başkalarına da sorarken bunu bir hassasiyet olarak yaşatmaları, hem farklı yanlış anlamalara mahal bırakmaz, hem de “bize yakışan” tavrın izhar ve idamesi anlamına gelir. Buna rağmen bu soruyu buraya taşımam, mesele net anlaşılsın içindir.
Maksada gelecek olursak, Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünün Müslümanlar arasına hangi yolla girdiği konusunda farklı görüşler vardır. Bir yaklaşıma göre bu görüş Tevrat’ın mahluk olduğunu savunan yahudi asıllı Lebid b. el-A’sam kanalıyla Tâlût isimli yeğenine intikal etmiş, Tâlût bu konuda bir de kitap yazmıştır. Kur’an’ın mahluk olduğu görüşü Tâlut’tan ilham alan Beyân b. Sem’ân’a intikal etmiş ondan sonra da el-Ca’d b. Dirhem, Cehm b. Safvân ve Bişr b. Ğiyâs el-Merîsî tarafından savunulmuştur.[1]Bkz. İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 121 vd; es-Safedî, el-Vâfî, XI, 67 vd.
Bir diğer yaklaşıma göre bu inanç, Müslümanlara, Hz. İsa (a.s)’ın –haşa– “üçlü ilah” panteonunun bir unsuru olduğuna inanan Hristiyanlardan sirayet etmiştir. Hristiyanlar, mu’tezilî kelamcılarla münakaşa ederken Hz. İsa (a.s)’ın “ilah” olduğunu ispat sadedinde Kur’an’da Hz. İsa (as.)’dan “Allah’tan bir kelime”[2]3/Âl-i İmrân, 45. ve “Allah’ın kelimesi”[3]4/en-Nisâ, 171. olarak bahsedildiğini, Allah’ın kelimesinin ise mahluk olamayacağını söylemişler, bunun tabii sonucu olarak Hz. İsa (a.s)’ın da mahluk olamayacağının kabul edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Mu’tezilî kelamcılar bu durum karşısında Hz. İsa (a.s)’ın ilah değil, insan (mahluk) olduğunu ispatlamak amacıyla Kur’an’ın da mahluk olduğunu söylemeyi tercih etmişlerdir.[4]İbnu’l-Murtadâ, Tabakâtu’l-Mu’tezile, 123 vd. (İbn Ebî Duâd ile İmam Ahmed b. Hanbel’in münazarası esnasında.); Resâilu’l-Câhız, III, 347.
Devam edecek.
Milli Gazete – 27 Eylül 2009