Soruda, Almanya’ya giden yazarın, “Buhari’ye atfedilen iki nüsha ortaya çıktığını” ve “bunlardan birisinde olan yüzlerce hadisin diğerinde olmadığını” söylediği zikredilmişti.
Bu yazar her kimse, ya boyundan büyük işlere kalkışmayı seven safderun, ya da bilerek tahripkârlık yapan kasıtlı birisi olmalı!
Bizim ilim usulümüzde nakil konusu olan şey (rivayet, kitap vb.) birkaç yolla alınır ve aktarılır. Hadis Usulü eserlerinde alabildiğine detaylı olarak incelenmiş olan bu “nakil usulleri”, aynı zamanda kendi aralarında belli bir tasnife tabi tutulmuştur. “Kıraat, sema, münavele, vicade… gibi kavramlar nakil konusu olan bilginin, nasıl alındığını (ahz) ve nasıl aktarıldığını (arz) anlatır.
Bunlar içinde en zayıf olanı “vicâde”dir. Eser sahibinden bizzat dinlemeden veya ona okumadan ve ondan nakil için izin/icazet almadan bir eseri herhangi bir şekilde elde edip/bulup başkalarına aktarmak bilhassa Hadis ilimlerinde pek itibar ve itimat edilen bir tarz değildir.
İslam epistemolojisini başta Batılı epistemoloji olmak üzere diğerlerinden ayıran en önemli hususlardan birisi budur. Onlar bilginin yazılı bir kaynağa dayandırılmasını önemserken, sözlü nakli itibara almazlar. Müslümanlarsa, bilginin alındığı kaynaktan bizzat işitilip aktarılmasını ve bunun her aşamada güvenilir insanlar tarafından yapılmış olmasını esas alır.
Esasen “isnad” sistemi münhasıran Müslümanlar tarafından geliştirilmiş ve işletilmiş bir sistemdir. Ve bizim için “bizzat işitme” (kıraat/sema), “buluntu nüshadan nakletme” (vicade) den kesinlikle daha muteber addedilir. Zira bir eserin, yazarına ait olduğu kesinlik kazanmış olsa bile, onun izni olmadan elde edildiği için “vicade”de biraz “kolaycılık”, hatta “kopya çekme” havası sezilir. Bu sebeple “vicade” yoluyla ele geçirilmiş bir nüshadan genellikle ancak, kaynağından isnat sistemiyle alınmış bilgiyi teyid amacıyla ya da ikinci-üçüncü derecede önemli bir bilgiyi nakletmek için istifade edilir.
Bu sebeple bizim isnad usulümüz sadece hadis rivayetlerini değil, şiirleri, özdeyişleri vs. de içine alır. Ve yine bu sebeple rivayete dayalı mütekaddimun eserlerinde bir tek kelimenin nakli için yarım sayfayı bulan sened zincirlerinin nakledildiğini görürsünüz.
Tasnif döneminden sonra her kuşakta yetişen –ve hamdolsun ki günümüzde de yetiştirilen– Hadis hafızları, sadece İmam el-Buhârî’nin Sahîh’ini değil, diğer Hadis musannefatındaki rivayetleri de ezberlemek suretiyle naklin en güvenilir yoluyla birbirlerine aktarırlar.
Bunun için hayatında hiç “meşyeha” görmemiş, bir “sebet”e dokunmamış bir kimsenin, Allah’tan korkup haddini bilmesi ve “bu benim konum değil” deyip edebiyle kenara çekilmesi gerekir.
İmam el-Buhârî’nin Sahîh’i özeline gelirsek, elbette o da yazarından öncelikle isnad sistemiyle nakledilmiştir. Dolayısıyla onun bize kadar intikalinde de öncelikle aranması gereken şey aynı şekilde isnad usulüdür.
İmam el-Buhârî’nin Sahîh’i, bu noktada diğer eserlerin pek ulaşamadığı bir mazhariyete nail olmuştur. Bu eseri ondan 90 bin öğrencinin dinlediği yaygın olarak bilinen bir husustur. Elbette bu kemiyet, tek meclisteki insanları anlatmaz. O, eserini tasnif ettikten sonra, pek çok kez muhtelif periyotlarla öğrencilerine aktarmıştır. 90 bin rakamı bunların toplamını ifade etmektedir.
Önümüzdeki Pazar devam edelim.
Milli Gazete – 13 Eylül 2009