Soru
“(…) Birkaç gün önce bizim buraya (Almanya’ya E.S.) Türkiye’den misafir olarak gelen yazar bir abi, sohbetin bir kısmında şöyle bir iddiada bulundu: Hadis kitapları tahkik edilmemiştir; bu kitapların, yazarlarına ait oldukları bile belli değildir…”
“Şimdiye kadar sadece Buhari’nin Hadis kitabı tahkik edilmiş (Fuat Sezgin’den “Buharinin Kaynakları”). Sonuç olarak Buhari’ye atfedilen iki nüsha ortaya çıktığını bildirdi. Birisinde olan 100’lerce hadis öbüründe yokmuş. Sonrada dedi ki “Şimdi hangisi Buhari’nin?”
Hocam bunlar doğru mu? Nasıl anlamalıyız bunu? Yanlış mı anladım? Bu konuda bize yardım edebilir misiniz? Bu durum tuhaf geldi bana? Bu tür yaklaşımlar bütün hadis kitaplarını büyük bir şüphe altına sokmuyor mu?
“Bu konuda (hadislerin bize ulaşması/sıhhati/gibi…) kaynak (eserler) tavsiye edebilir misiniz?”
Cevap
Müslümanların kendi kaynaklarından bu derece şüphe etmesi elbette son derece anormal bir durum. Maalesef müsteşriklerin maksadı büyük ölçüde hasıl olmuş durumda. Artık kendi elimizle kendi kimlik kodlarımızı tahrip ediyoruz. Türkiye’den Batı’ya, oradaki insanımıza bir nebze olsun nefes aldırsın, dinî şuurunu kıvamda tutsun, moral ve maneviyat takviyesinde bulunsun diye gönderilen/çağırılan insanlar arasından, kendi bunalımlarını, vesveselerini, vehim ve şüphelerini oralardaki insanımıza bulaştırmayı “hizmet” sayanlar da çıkıyor ne yazık ki!
Bizim oralardaki insanımızın meselesi gerçekten bu mudur? Diyelim ki bu tarz halüsinasyonlar gerçek zannedildi ve insanımız dininden, kaynaklarından, tarihinden ve aidiyetlerinden şüphe eder duruma geldi. Ne olacak? Bu şüphe, insanımızı nereye götürecek? Onlara yeni bir kimlik ve yeni bir “müslümanlık” mı vereceğiz? Birey, toplum ve ümmet olarak dünyanın bugününe ve yarınına “müslümanca” ve orijinal katkılarda mı bulunacağız?
Böyle bir şey aklen ve adeten mümkün müdür? Bunun insanımızı kimliksizleştirmekten başka bir işe yarayacağını gerçekten düşünüyor muyuz?
Maksada gelmeden önce dile getirilmesi gereken bir husus daha var: Bu gibi kimseler acaba kaynaklarımızla, bu tarz “ürküntü verici” iddialarda bulunacak kadar haşır-neşir olmuşlar mıdır gerçekten? Bu tarz bir “kaynak tenkidi” yapabilecek ölçüde yazma eserler dünyasına vakıf mıdırlar? Sened/isnad meseleleriyle bu seviyede ilgilenmelerine yetecek seviyede rical/isnad bilgileri var mıdır?
Şunu baştan itiraf edelim: Ülkemizde özellikle Hadis sahasında kaynak tetkiki, ravi ve isnad araştırması akademik dünyada Fuat Sezgin hocanın çalışmasının yanına dahi yaklaşabilmiş değildir. Bu sahada mezkûr çalışmanın aşıldığını söyleyen varsa, işte meydan!..
Akademik özgürlüğe bir diyeceğimiz yok, ama en azından “Müslüman hassasiyeti” bu insanları bu tarz iddialarda bulunmakta aceleciliğe düşmekten korumalı değil midir? Vicdan ve Allah korkusu sahibi bir insanın, ciddi bir şekilde araştırıp, gerçeğe bizzat dokunmadan bu tarz iddialarda bulunması tasavvur edilebilecek bir durum değil. Müsteşrik efsununun dayanılmaz hafifliğiyle sarhoş olmuş birtakım kimselerin bu ifrazatına, en hafif tabiriyle “hafifmeşreplik” diyeceğim…
Önümüzdeki hafta devam edelim.
Milli Gazete – 6 Eylül 2009