Bir önceki yazıda, peygamberler dışında da gayba muttali kılınan insanlar bulunduğuna delalet eden bazı ayetlerden bahsetmiştim. Bu noktayı biraz daha açmak istiyorum.
ez-Zemahşerî, “O bütün gaybı bilir. Gaybına kimseyi muttali kılmaz. Ancak seçtiği bir elçi bunun dışındadır” (72/el-Cinn; 26-8) ayetlerini meşrebi doğrultusunda tefsir etmiş ve ayetlerin “evliyaya izafe edilen kerametleri iptal” ettiğini ileri sürmüştür.[1]ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 619-20.
Fahruddîn er-Râzî onun bu istidlalini zikrettikten sonra, bu ayette geçen “gaybına” sözcüğünün “kıyametin kopuş vakti”ni anlattığını söyler. Yani ayet, kıyametin ne zaman kopacağının bilgisine –”razı olunmuş elçi” müstesna olmak üzere– kimsenin muttali kılınmadığını anlatmaktadır. Dolayısıyla bu ayetten hareketle gaybın sadece “razı olunmuş elçi”ye bildirileceğini, başka hiç kimsenin gayba muttali kılınmayacağını söylemek isabetli değildir. 25. ayette kıyametten bahsediliyor oluşu da bu istidlali destekleyen önemli bir noktadır.
Ancak burada bir problem bulunmaktadır: Eğer bu ayetler münhasıran kıyametin kopma zamanından bahsediyorsa, yine ayetlerin ifadesi bu hususun Hz. Peygamber (s.a.v)’e bildirildiğini ifade ediyor demektir. Oysa birçok hadiste Hz. Peygamber (s.a.v)’in kıyametin ne zaman kopacağını bilmediğini söylediği bilinmektedir.[2]Meşhur “Cibrîl hadisi” bunlardandır. Bu probleme de er-Râzî, kıyamet yaklaştığında onun kopuş zamanının bazı varlıklara izhar edileceğini söyleyerek cevap verir ve buna da “O gün gökyüzü bulutlarla yarılacak ve melekler bölük bölük indirilecek” (25/el-Furkân, 25) ayetiyle istidlal eder. Zira ayette zikri geçen meleklerin, indirildikleri zaman kıyametin koptuğunu bileceklerinde şüphe yoktur.[3]Bkz. er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXX, 168.
Görüldüğü gibi er-Râzî’nin bu probleme getirdiği cevap tatmin edici olmaktan uzaktır. Aynı şekilde er-Râzî’nin, gaybın velilere de bildirildiği konusundaki istidlal tarzı da (konunun kendisi değil, istidlal tarzı) Ebû Hayyân’ın haklı tenkitlerine maruz kalmıştır.[4]Bkz. Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, X, 305-7. Dileyen belirttiğim yere bakabilir…
Bu ayetin, bir kısım gaybî bilgilerin sadece Hz. Peygamber (s.a.v)’e bildirildiğini, O’nun dışındaki hiçbir varlığın hiçbir gaybî bilgiye muttali kılınmadığını gösterdiğini söylemek, ayete yüzeysel yaklaşmak demektir. Zira;
- Bu ayette kastedilenin, “beşer elçi” yani “peygamber” olduğu açıktır. Eğer bunu Hz. Peygamber (s.a.v)’e tahsis edersek, bir önceki yazıda zikrettiğim peygamberlerin verdiği gaybî haberlerin bizzat Kur’an’da zikredildiği vakıasını açıklayamayız.
- Yine böyle bir tahsis, meleklerin de “gaybı bilmeyenler” kategorisinde bulunmasını gerektirir. Oysa insanlar için gayb olan pek çok hususun melekler için gayb olmadığı, ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç duymayacak kadar bedihîdir.
- Yine burada “resul” kelimesi geçmektedir. Bu durumda ayetin “nebi”leri istisna harici tuttuğunu söylemek gerekir ki, vakıaya aykırı olur…[5]Bkz. el-Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, XXX, 97.
Yüce Allah’ın bir kısım gaybî bilgilere muttali kıldığı insanların sadece peygamberler olmadığı, evliyanın da –peygamberler kadar olmasa bile– bazı gaybiyyata muttali kılındığı konusundaki Ehl-i Sünnet inancı, kaynağını ağırlıklı olarak ilgili hadislerden almakla birlikte, konunun Kur’an ayetleriyle istidlal boyutu sadece zikrettiğim noktalardan ibaret değildir.
Sadece itikadî bir husus olması dolayısıyla değil, aynı zamanda hem nazarî, hem de pratik olarak “bilgi kaynakları” (epistemoloji) meselesiyle yakından alakası dolayısıyla bu meseleyi önemsiyorum. Bu sebeple bu konuya yarın da devam edeceğim.
Milli Gazete – 10 Haziran 2006