Öyle anlaşılıyor ki İslamoğlu‘nun Esma-i Hüsna meselesiyle ilgili görüşlerinin tamamı, hazırlamakta olduğu çalışma yayımlanınca ortaya çıkacak. Ancak 59/el-Haşr, 24 ayeti üzerinde konuşurken söyledikleri, Esma-i Hüsna konusundaki görüşlerinin hangi noktadan hareket ettiği ve nasıl bir istikamete gideceği konusunda önemli ipuçları veriyor.
et-Tirmizî rivayetinde tadad edilen Esma cümlesinden birçoğunun (26’sının) Kur’an‘da yer almadığı, Kur’an‘da yer alan Esma‘nın birçoğunun da (yine 26’sının) bu Esma içinde bulunmadığını, rivayette bu isimler hakkında geçen “ihsa” tabirinin “saymak” dışında pek çok anlama geldiğini söyleyen İslamoğlu, Esma-i İlahiyye‘nin aslında 99’a inhisar ettirilemeyeceğinin de altını çiziyor.
Bütün bunlar ve bir önceki yazıda bir kısmına değindiğim görüş ve tesbitler doğru. Ancak yine daha önce vurguladığım gibi bunların hiç birisi “yeni” değil. Daha önce pek çok kimse tarafından ve belki daha detaylı olarak ifade edilmiş şeyler. Elbette bir sözün yeni olup olmaması onun değerini tesbitte tek başına bir kriter değildir. Ancak bir söz daha önce –ve üstelik de “yaygın olarak”– söylenmişse, ilmî emanet duygusu ve vicdanî davranış, sözü sahibine nisbet etmeyi gerektirir. Ve esasen böyle yapmakla da söz, değerinden herhangi bir şey yitirmez.
Esma-i Hüsna meyanında sayılan isimlerin birçoğunun “fiilden türetilmiş” olmasını garipseyen İslamoğlu, bu mantığın, Kur’an‘da Allah Teala‘ya atfedilen fiillerin tamamından bir ism-i İlahî çıkarılması gerektiği sonucuna götürmekle birlikte, böyle yapılmadığını vurguluyor ve şöyle bir örnek veriyor: Allah Teala hakkında Kur’an‘da “yudıllu” (saptırır) fiili kullanılmaktadır. Tutarlı olmak için bu fiilden de bir isim türeterek mesela “ed-dâll” diye bir isim tesbit edilmesi ve bunun de Esma-i İlahiyye arasında sayılması gerekmez mi? (Aktarım anlam olarak yapılmıştır.)
Bir kere burada bir tesbit hatası bulunduğunu görmemiz lazım. Kur’an‘da Allah Teala hakkında kullanılan fiil “if’al” babından (ettirgen çatı) “edalle-yudıllu”dur. Dolayısıyla bu fiilden türetilecek isim, “sapmış/sapık” anlamındaki “ed-dâll” değil, (“saptırıcı” anlamında) “el-mudıll”dir.
(Bu kelimenin açımlanması ve bu fiilin Allah Teala‘ya izafesi önemli bir Kelamî tartışmaya taalluk eder. Kısacası şudur: İnsan iradesini inkâr yolunda kullanmaya ısrarla devam eder ve bir aşamadan sonra geri dönüşü olmayan bir noktaya gelir. Bu aşamada artık “hızlân” tabir ettiğimiz batağa saplanmıştır ve bir daha hidayeti bulması mümkün olmaz. Nitekim 2/el-Bakara, 26. ayetinde “Onunla ancak fasıkları saptırır” buyurulması bu gerçeğin altını çizer.)
Mevcut Esma-i Hüsna listesindeki isimlerin birçoğunun fiilden türetilmiş isimlerden oluştuğu vakıasına gelince, bizzat Kur’an‘da geçen Esma-i İlahiyye için de bu durumun geçerli olduğu malumdur. Dolayısıyla burada meselenin özüne taalluk eden bir olumsuzluk söz konusu değildir. Burada olsa olsa Kur’an‘da Allah Teala‘nın fiilleri olarak geçen kelimelerin hepsinden birer isim türetmek doğru değildir. Zira “ism-i İlahî”in, “şe’n-i İlahî”ye uygun olması gerektiği bedihîdir.
Son bir nokta: Tarih içinde Esma-i Hüsna‘nın tesbiti konusunda birçok çalışma yapılmıştır. el-Beyhakî‘nin “Kitâbu’l-Esmâ ve’s-Sıfât“ı bunlardan birisidir. (İmam el-Gazzâlî‘nin eseri et-Tirmizî rivayetini esas alır.) İbn Hacer‘in, doğrudan Kur’an’dan hareketle tesbit ettiği 99 Esma[1]İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 219. ile İslamoğlu‘nun tesbit ettiği isimler arasında herhangi bir fark bulunup bulunmadığını, benzer ve farklı yönleri, kısacası meselenin bu kadar abartılacak kadar “orijinal” ve “farklı” bir yönünün bulunup bulunmadığı, ancak İslamoğlu’nun ilgili çalışması yayımlanınca ortaya çıkar. Dileyen, çok kısa olarak ifade etmeye çalıştığım bu noktaları dikkatte tutarak bir karşılaştırma yapabilir.
Milli Gazete – 12 Aralık 2005
Kaynakça/Dipnot
↑1 | İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 219. |
---|