Eminevim’in, insanları faize bulaşmadan ev/otomobil sahibi yapmak amacıyla ortaya koyduğu “Elbirliği” sistemi hakkında bir okuyucu sorusuna cevaben yazdıklarım, konu hakkında daha önce olumsuz görüş beyan etmiş bazı hocaların yazdıkları gerekçe gösterilerek tereddütle karşılandı.
Konu hakkında daha önce fetva mahiyetinde görüş belirtenler, “Elbirliği” sisteminin “şartlı borçlanma” ya da “madumun satışı” gibi hususlar ihtiva ettiği, dolayısıyla caiz olmadığı gerekçesiyle bu sistemin meşru/caiz olmadığını söylemişler.
Herşeyden önce şunu belirtelim ki, bugünkü ekonomik şartlar altında insanların ev ve araba sahibi olması kesinlikle “lüks” olarak karşılanamaz. Bunlar “havaic-i asliye”dendir.
Mesele şu: İnsanlara öyle bir sistem önereceksiniz ki, içlerinde herhangi bir tereddüt duymadan, itmi’nan içinde paralarını yatırıp evlerini alacaklar. Kimse kimseyi mağdur etmeyecek ve meşruiyet sınırları da ihlal edilmeyecek. Bunu yapabiliyor musunuz?
Haydi, soruyu değiştirip şöyle sorayım: Elbirliği sistemi gibi bir seçenek söz konusu olduğunda Fıkıh adına konuşan insanların “şu sebeple caiz değildir” diyerek meseleyi ortada bırakmak yerine, “şöyle olabilir” şeklinde alternatifler de getirmeleri gerekmiyor mu?
Toplumda neredeyse artık “umum belva” haline gelmiş bir meseleden bahsediyoruz. Üstelik “caiz değildir” diyenlerin tavrı da meseleye bir çözüm getirmek yerine, adeta meseleyi yokuşa sürmekten ibaret.
“Elbirliği” sistemine iştirak etmenin caiz olmadığını söyleyenler sistemin özüne değil de birtakım detaylara itiraz ediyor aslında. Söz gelimi “Vade ortası seçeneğinde iştirakçiler mutlaka öngörülen vadenin ortasında ev sahibi oluyorsa, paranın tamamını ödemedikleri halde ev sahibi oluyorlar demektir. Öyleyse bu para nereden ödeniyor?”
Ya da “Kur’ada ev sahibi olma şansını yakalayanlar, diğer iştirakçilere “kira yardımı” adı altında bir miktar fazla ödeme yapıyor. Buradaki fazlalığın meşru bir dayanağı olmalı” gibi…
Açıktır ki, sistemin kendisinin mutlak anlamda gayri meşru olduğu söylenemediği sürece bu türlü detaylar konuşularak tatmin edici bir çözüme kavuşturulabilir. Yeter ki Fıkıh adına konuşanlar, çözüm üretme konusunda da üzerlerine düşeni yapmaya yanaşsınlar.
O halde yoğunlaşmamız gereken asıl nokta şurası: “Altın günü” tabir edilen bir sistemde insanların gönüllülük esasına dayalı olarak parça parça yaptığı ödemelerle bir havuzda biriken paranın belli periyotlarla ve belli bir sistem içinde katılımcılara toptan ödenmesi caiz midir, değil midir?
Buna “caiz değildir” diyenler gerekçelerini ortaya koymalıdır.
24 Kasım 2012 – Milli Gazete