Helal-haram hudutlarına riayet ederek ev/araba sahibi olmak isteyen insanlar var. Parasını peşin ödeyip ev veya araba alabilecek maddî gücü olmayan bu insanların haklı talep ve beklentileri var. Daha önce de yazdığım gibi Fıkıh adına konuşan insanların, helal-haram hudutlarını muhafaza etmek kadar, insanların sıkıntı ve ihtiyaçlarını karşılayacak çareler üretmek gibi bir sorumlulukları da var. “Ben çözüm üretmek zorunda değilim. Önüme gelen meselenin hükmünü vermekten öte bir mükellefiyetim yok” diyenler varsa, onlara, “kendinizi o insanların yerine koyun”dan başka diyecek sözümüz yok…
“Elbirliği” sistemine getirilen eleştirilerden bana yansıyanlar söyle:
“(…) 80.000 tl’lik ev için 120 kişilik gruba giriyoruz 5.000 tl organizasyon ücreti, 4.000 tl peşinat, ilk taksit 634 tl, ikinci taksit 554 tl. İkinci ay ev bana çıkarsa 934 tl x 118 ay sabit taksit ödeyeceğim. 80.000 tl’yi Emin otomotiv bana vermiyor; diğer üyelerin taksit toplamından bana ev alıyor. Bu iş için başında benden 5.000 tl organizasyon ücreti + 4.000 tl peşinat + 634 tl 1.taksit + 554 tl 2.Taksit + 934 tl x 118 ay = 110.212 tl Toplam 120.400 lirayı benden tahsil ediyor. 80.000 – 120.400 = 40.400 tl benden alıyor. Başta organizasyon ücretini peşin aldı. Bana parayı Emin otomotiv vermedi. İnşaatı yapıp evi bana Emin otomotiv vermedi. 120 kişilik gruptan topladı her ay gitti bir kişiye 80.000 tl’lik ev aldı. Emin otomotivin cebinden para çıkmadı. Bir nevi gün yapıldı; her ay gündeki bir kişiye ev alındı. Aradaki 40.400 tl kime gitti ve ne diye alındı? Ortada ev yok, para yok. 120 kişiyi bir araya getiriyorsunuz ve bunun karşılığı peşinen 5.000 tl alıyorsunuz. Ama gündeki gibi biz ödemeyi toplamda 80.000 tl’ye göre sabit yapmıyoruz. 80.000 tl’yi 120.400 tl olarak ödüyoruz. 40.400 tl x 120 kişi grup = 4.848.000 (Trilyon) gibi dev rakam ne için ne amaçla, kimin cebine giriyor? (…) %2-3-4 komisyon gibi laflarla herkesten alınan 40.400 tl’yi İslam’ın neresine koyabiliriz? 120 kişi bir araya gelse her ay 667 tl x 120 kişi = 80.040 tl her ay bir kişiye ev alınabilir ve firma organizasyon ücreti olarak 5.000 tl’yi alsın. Ama herkes 85.040 tl ödesin. Doğrusu bu değil midir? Ortada yapılan bir inşaat yok, şirket herhangi bir para ortaya koymuyor ki enflasyonik değer kaybı olsun! Neye göre kişi başı 40.400 tl alıyor bu nasıl caiz oluyor?”
Bir diğer itiraz:
“(…) açıklamalara göre ortada mevcut olan bir ev üzerine bir satış gerçekleşmeyip, bilakis aralarında fiyatını tespit ettikleri, sıfatlarının hiç bilinmediği madum (mevcut olmayan) bir malın satışı yapılmaktadır. Bu durumda bu akit dört mezhep kurallarına göre de bâtıldır. Dinen hiçbir geçerliliği yoktur. Ayrıca, eğer firma ev satıyorsa aldığı organizasyon ücreti de anlamsızdır. Kişi kendi sattığı maldan nasıl organizasyon ücreti alır. Yok eğer satmıyor da iştirakçilerden para toplayıp, her ay birine ev parası veriyorsa bu durumda her ay iştirakçilerden belli miktarlarda şartlı borçlanma yapıp, sonra iştirakçilerden birine her ay topladığını borç olarak vermiş oluyor. Aslında sistem tam anlamıyla bir para borçlanma sistemi oluyor. Tabii bu durumda organizasyon parası da verdiği borcun üzerine fazlalık talebi olduğu için açık faiz olur.
Her ay havuzda toplanan bir ev parasıyla noter huzurunda yapılan sıra tespiti sonucu bir kişiye ev alınır. Tıpkı halk arasında yapılan altın günü gibi.
Tahmin ediyorum ki, bu sistemi halk arasındaki altın günü caiz olduğu varsayımıyla oluşturdular. Halbuki ulemanın bu konuda ihtilafı söz konusu olup, fıkıh kuralları bunun caiz olmamasını gerektirir. Çünkü bu açıkça şartlı borçlanmadır. Bu ise haramdır. Şayet caiz diyenleri taklit ettiklerini varsayarsak, bu seferde organizasyon parası yine sorun çıkarır. Çünkü yapılan altın günlerinde organizasyon ücreti olarak kimsenin kimseye herhangi bir ödeme zorunluluğu yoktur.
Bu sistemde ilk ay evini alan kişiler kiradan kurtulup kendi evlerine geçtikleri için kendinden sonra alacak gruptaki diğer kişilere bir miktar kira yardımı yapar. Çünkü evini ilk alan kişi gruptaki diğer kişilerin parasıyla ev almıştır ve henüz onlar kirada oturmaktadır.
İlk alanlar evin değeri üzerinden ödedikleri kira yardımıyla bir miktar fazla ödeme yapar. Sırasını bekleyenler ise kira yardımı aldıkları için evin değeri üzerinden daha az ödeme yapar.
Buradan anlaşılan; Kurrası erken çıkan iştirakçinin, borçlanılan paranın üzerine bir de diğer katılımcılara kira desteği olarak belli bir miktarı ödeme zorunluluğunun olmasıdır. Geride de söylediğimiz gibi şayet ortada belli bir satılan ev olsa idi ödenilecek bu miktarı evin bedeli üzerine ekleyerek bir cevaz bulunabilirdi. Ancak ortada ev olmayınca yapılan akit bir karz (borçlanma) akti olur. Tabii bu durumda da ödenen bu miktar ancak faiz olacaktır.
Bunlar benim ilk etapta gözüme çarpan olumsuzluklardır. Bu kadarı bile, bu sistemin İslam fıkhına uygun olmadığını söylemek için yeterlidir. O nedenle daha derinleştirmeye gerek yoktur. Bizim Müslüman kardeşlerimize tavsiyemiz bu tür sistemlere katılmamalarıdır.”
Cevaplar haftaya.
1 Aralık 2012 – Milli Gazete