Soru: İbni Teymiye gibi bazı şahıslara göre, “Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir” hadis-i kudsisine göre cehennem yok olacaktır. Bazı şahıslara göre de, cehennem sonsuz ise de, cehennem ehli, bir müddet sonra vücutları ateşe alışkanlık, peyda edecek, ateş onlara azap veremeyecektir. Bu konuda dinimizin hükmü nedir? Muhyiddin-i Arabi‘nin de buna mümasil bir kavli vardır. Said Nursi de buna benzer bir kelam etmiştir Risale-i Nurlar’da. Bu görüş Ehl-i Sünnet itikadıyla tenakuz değil midir?”
Cevap: Cennet ve cehennem hayatının ebediliği, Kur’an, Sünnet ve İcma ile sabit zarurat-ı diniyyedendir. Konuyla ilgili ayet ve hadisler burada zikredilemeyecek kadar fazladır.
Ümmet seleften halefe bu itikat üzere icma edegelmiştir. İbn Hazm, “Merâtibu’l-İcma“da cennet ve cehennemin ebedî olduğu konusunda icma edildiğini ve bu icmaa muhalefet edenlerin küfründe icma bulunduğunu söyler.
Kaynaklar, kabir azabı, sırat, mizan, rü’yetullah… gibi hususları inkâr etmesi yönüyle Mu’tezile‘nin, kulun iradesini inkâr etmesiyle Cebriye‘nin fikir babası kabul edilen Cehm b. Safvân‘ın bu konuda aykırı görüş beyan ederek cennet ve cehennemin belli bir aşamadan sonra fena bulacağını (yok olacağını) söylediğini zikreder. Ancak bu görüşünde kendisine tabi olan kimse mevcut değildir.
Sadece cehennemin fena bulacağı görüşü ise ilk olarak Mu’tezile‘nin ileri gelenlerinden Ebu’l-Hüzeyl el-Allâf tarafından ortaya atılmış ve İbn Teymiyye, İbnu’l-Kayyım, daha sonraları –İbnu’l-Vezîr diye bilinen– Muhammed b. İbrahim es-San’ânî, Musa Carullah Bigiyef ve İsmail Hakkı İzmirli tarafından savunulmuştur.
Bu görüş, sadece soruda zikredilen hadis-i kudsi ile değil, birçok Kur’an ayeti ve özellikle bazı sahabîlerden nakledilen rivayetlerle de desteklenmeye çalışılmış ise de, temelde zorlama yorumlara dayandığı açıktır. Takiyyüddîn es-Sübkî‘nin “el-İ’tibâr” ve Muhammed b. İsmail es-San’ânî‘nin “Ref’u’l-Estâr” isimli eserleri, cehennemin son bulacağı görüşüne reddiye olarak kaleme alınmış müstakil çalışmalardır ve her iki eser de matbudur. Ayrıca Musa Carullah‘ın “Rahmet-i İlahiye Bürhanları” isimli kitabına Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi‘nin “Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi” adıyla yazdığı reddiye de meşhurdur.
Özellikle nassların teviline şiddetle karşı tavırlarıyla tanınan İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım‘ın, ömürlerini vakfettikleri sistemi çökertme pahasına bu konu hakkındaki nassları tevil etmesi son derece ilgi çekici bir durumdur.
Söz gelimi kâfirler için cehennemden çıkış olmadığını haber veren ayetleri (2/el-Bakara, 167; 5/el-Mâide, 37…) şöyle tevil etmektedirler: Evet, kâfirler için cehennemden çıkış yoktur. Cehennem var oldukça onlar da orada azap görecektir. Ancak cehennem fena bulduğu zaman onların azabı da sona erecektir. Bu durumda cehennemin varlığı sona ereceği için onların “cehennemden çıkışı” söz konusu olmayacaktır. Oysa cehennemin fena bulacağını açık ve kesin bir şekilde haber veren bir tek Kur’an ayeti dahi mevcut değildir…
Konuyla ilgili ayet ve hadislerin zorlama yorumlara tabi tutulması yanında, Sahabe’den Hz. Ömer, İbn Mes’ûd, İbn Abbâs, Ebû Hureyre, Abdullah b. Amr, Ebû Sa’îd el-Hudrî ve Câbir b. Abdillah (r.anhum)’dan da bu görüşte olduklarının nakledilmesi ilginçtir. Sahabe‘den bu konuda nakledilen sözlerin, –senetlerindeki arızalar b.ir yana– kâfirlerin cehennem hayatının bir gün son bulacağını açık ve kesin bir şekilde ifade ettiğini söylemek mümkün değildir.
Öte yandan Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi‘nde (bkz. “azap” md., IV, 305 vd.) de bu görüşün terviç edilmesi oldukça düşündürücüdür.
Muhyiddin b. Arabî (“el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye“, III, 98-9 ve IV, 327-8) ve Sa’îd Nursî (“İşârâtu’l-Îcâz“, 2/el-Bakara, 7. ayetin tefsiri esnasında, 1189) ise yukarıdakilerin aksine cehennem hayatının son bulacağını savunmamıştır. Soruda da ifade edildiği gibi onlar, cehennemde ebedî olarak kalacakların, bir süre sonra azaba alışacağını –bir anlamda “bağışıklık” kazanacağını– ve bir noktadan sonra azabın onlara bir tür lezzet vermeye başlayacağını söylemişlerdir.
Meselenin detaylarını gerekirse başka bir yazı serisinde ele alırız. Burada şu kadarını söyleyelim ki, her iki görüş de, Ehl-i Sünnet itikadına aykırıdır. Hatta sadece Ehl-i Sünnet‘in değil, Şia, Havariç ve Mu’tezile‘nin inancına da terstir.
Milli Gazete – 24 Temmuz 2004