Soru
Harun Yahya, Cennet Cehennem adlı kitabında insanların cehenneme girdikten sonra (bir daha) çıkamayacağını ve cehennemin ebedi olduğunu söylüyor. Bunu ayetlerle kanıtlıyor. İnsanların, günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gireceği (inancı)nin bir hurafe olduğunu söylüyor. Bu konuda bilgi verir misiniz?
Cevap
Harun Yahya’nın, soruda yer aldığı gibi Cennet Cehennem adlı bir kitabının varlığından haberdar değilim. Ancak onun Ölüm Kıyamet Cehennem adlı bir kitabının bulunduğunu biliyorum ve soruda yer alan hususlar, yaklaşık olarak aynı ifadelerle bu eserde geçmektedir. Önce adı geçen eserdeki ifadeleri görelim:
“İnsanın kafasına çarpacak ikinci bir gerçek ise, bu azabın cehenneme girecek herkes için sonsuza dek sürecek olmasıdır. Cahiliye toplumu içindeki birçok insan, cehennem azabının belirli bir zaman süreceği sonra da bağışlanacakları gibi bir hurafeye inanır. Bu inanç özellikle kendilerini müslüman sayıp, ibadetlerini tam olarak yapmayanlar arasında oldukça yaygındır. Bu kişiler dünya hayatından istedikleri kadar yararlanıp, bunun karşılığında cehennemde bir süre kalacaklarını, daha sonra affedileceklerini zannederler. Ama kendilerini bekleyen son, tahmin ettiklerinden çok daha acıdır. Çünkü cehennem sonsuza dek sürecek bir azap mekanıdır. Kur’an’ın hiçbir ayetinde, cehennemde “biraz” azap görüp sonra da cennete alınacak insanlardan söz edilmez. Aksine, ilgili tüm ayetler, sürekli olarak cehennemin kafirler için yaratıldığını ve azabın sonsuza dek sürdüğünü, geriye hiçbir dönüş olmadığını vurgulamaktadır. İnkâr edenler “bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.”[1]Nebe suresi, 23.
“Biraz yanıp sonra da cennete girme” şeklindeki hurafe ise, bazı insanların kendilerini avutup aldatmak için uydurdukları bir safsatadır. Nitekim Kur’an’da buna da dikkat çekilir. Aynı şeyi yahudiler de öne sürmüşlerdir. (…) Kendisini yaratan, kendisine “işitme, görme ve kalp” veren Allah’a karşı, hayatını nankörlük ve isyan içinde geçiren kimse sonsuz azabı hak etmiştir.[2]Nahl suresi, 78. Kendisini avutmak için öne sürdüğü safsataların hiçbir yararı olmayacaktır. Dünyada iken yaptığı taşkınlıklar, Allah’ın dinine karşı gösterdiği kayıtsızlık ve hatta hınç, hakkındaki hükmü kesinleştirmiştir…”[3]Harun Yahya, Ölüm Kıyamet Cehennem, 72-3.
O bildiğimiz üslubuyla cehennem hayatını oldukça çarpıcı ifadelerle canlı biçimde tasvir eden, hatta “hissettiren” Harun Yahya‘nın, böylesi temel bir itikadî meselede bu kadar kısa, mücmel ve kesin konuşması, baştan belirteyim ki isabetli değildir. Yukarıdaki ifadelerin, “müslüman” olduğunu söylediği halde hiçbir İslamî hassasiyete sahip olmayan, müslümanlığı, kuru bir iddiadan öte hiçbir şeye dayanmayan, hayatında İslam‘ın hiçbir tezahürü görülmeyen… kimseleri anlattığı söylense bile –ki böyle kimselerin kastedildiği anlaşılıyor–, bu yaklaşımın Ehl-i Sünnet‘in benimsediği itikadî ölçüler doğrultusunda kritik edilmesi gerektiği açıktır.
Konunun detaylarını bir sonraki yazıda ele alacağım. Ancak burada, adı geçen eserdeki bir diğer hususa bir-iki cümleyle değinmeyi zaruri görüyorum. Eserde, cehennem azabı hakkında sık sık “işkence” ifadesi kullanılıyor. “İşkence“, hak edilmemiş bir azabı anlatır; zulmün en korkunç bir türüdür ve İslam, hayvanlara bile işkence anlamına gelecek şekilde eziyet edilmesini yasaklamıştır. Cehennem hayatında kâfirlerin maruz kalacakları muamele ise, kelimenin tam anlamıyla “ilahi adalet“in yansımasıdır.
Harun Yahya’nın bir önceki yazıda (yukarıda[4]Web Editörü.) alıntıladığım ifadelerinde görülen en önemli eksiklik, –yine bir önceki yazıda değindiğim gibi– konuyu son derece kısa ve muğlak ifadelerle geçiştirmesidir. İman edilmesi gereken hususlara sahih bir itikatla inandıktan sonra, tembellik ederek amelsiz bir hayat geçiren, bununla birlikte yaptığının doğru olmadığının şuurunda bulunan kimse ile, kuru bir iman iddiasının ardından, ilahî emir-yasakları önemsemeden, hatta küçümseyerek tuğyanla dolu hayat yaşayan ve yaşadıklarından herhangi bir pişmanlık da duymayan kimse arasında elbette fark bulunmalıdır. Harun Yahya’nın, mezkûr ifadelerinin, buradaki ikinci gruba yönelik olduğunu düşünebilir miyiz? Alıntıladığım pasajların sonunda yer alan “Dünyada iken yaptığı taşkınlıklar, Allah’ın dinine karşı gösterdiği kayıtsızlık ve hatta hınç…” ifadesi bizi bu soruya olumlu cevap vermeye zorluyor. “Bu inanç özellikle kendilerini müslüman sayıp, ibadetlerini tam olarak yapmayanlar arasında oldukça yaygındır” cümlesi ise, Harun Yahya’nın, yukarıdaki ilk gruba girenlerin de ebedi azaba çarptırılacağı görüşünde olduğunu söylememizi gerektiriyor.
Burada Harun Yahya’nın, yukarıdaki iki grup insandan hangisini kasdettiği sorusuna cevap aramakla iştigal edilmesini anlamsızlaştıran tavır üzerinde durmak galiba en doğrusu: “Kur’an’ın hiçbir ayetinde, cehennemde “biraz” azap görüp sonra da cennete alınacak insanlardan söz edilmez. Aksine, ilgili tüm ayetler, sürekli olarak cehennemin kafirler için yaratıldığını ve azabın sonsuza dek sürdüğünü, geriye hiçbir dönüş olmadığını vurgulamaktadır.” Buradan açıkça anlaşılan odur ki, Harun Yahya’ya göre hiçbir mü’min cehenneme girmeyecektir; cehenneme girenlerin tamamı kâfirdir.
Ehl-i Sünnet itikadıyla örtüşmeyen (Haricîler‘e ve Mu’tezile‘ye ait olduğunu bildiğimiz) yukarıdaki hüküm bağlamında şu nokta üzerinde durmamız gerekiyor: Bazı insanlar (Yüce Allah‘ın bağışlamadığı, tevbesiz ölen günahkâr mü’minler) için cehennem azabının geçici olduğu inancının Kur’an‘dan bir dayanağı var mıdır, yok mudur?
Hemen söylememiz gerekir ki, cehennemin kâfirler için yaratılmış olmasının ve kâfirlerin cehennemde sürekli kalacak bulunmasının, günahkâr mü’minlerin cehennem azabında geçici bir süre kalacağı inancının yanlışlığına delil kılınması isabetli değildir. Zira böyle bir şey söyleyebilmek için, mü’min olsun, kâfir olsun, cehenneme girecek bütün insanlar için azabın sürekli olduğunu açıkça bildiren bir ifadenin Kur’an‘da yer almış olması gerekir. Harun Yahya’nın mezkûr kitabının ilgili bölümlerinde görülen ise, sadece kâfirler için cehennem azabının sürekli olduğunu belirten ayetlerin sıralanmasından ibaret.
Bu tavrıyla Harun Yahya zımnen şöyle demiş oluyor: Mü’min olduğu halde günah işleyen kimseler için sadece iki şık söz konusudur:
- Ya Allah Teala (tevbe etsinler ya da etmesinler) bu kimselerin bütün günahlarını kesin olarak bağışlayacak ve kendilerini doğrudan cennete sokacak,
- Ya da bu kimseler günahları sebebiyle kâfir olacakları için ebedi olarak cehennemde kalacak.
Meselenin Harun Yahya’nın yaklaşımı doğru kabul edilerek çözüme kavuşturulabilmesi için bu iki ihtimalden birisinin Kur’an‘dan açık bir biçimde refere edilmesi kaçınılmazdır. Peki bu mümkün müdür?
Harun Yahya’nın, “cehenneme giren hiç kimsenin oradan bir daha çıkamayacağı” iddiası, modern zamanlara özgü bir “moda” olan “Kur’an müslümanlığı” (ya da daha doğru ifadesiyle “meal müslümanlığı“) akımına niçin ısrarla karşı durmamız gerektiğine açık bir örnek teşkil ediyor. Kur’an‘ı, başka hiçbir kaynaktan yardım almadan “gereği gibi” ihata edebileceğini, onu bir bütün olarak “murad-ı ilahi“ye uygun tarzda kavrayabileceğini söyleyenler, aslında ne söylediklerinin çok da farkında değiller… (Harun Yahya’nın “tam olarak” bu tavırda olup olmadığı bir bahs-i diğer.)
Günahlarına tevbe etmeden ölen mü’minlerin –Yüce Allah tarafından bağışlanmamaları halinde– cehennemde günahları kadar azap çektikten sonra cennete gideceği konusunda Kur’an gerçekten suskun mudur? Yazıyı fazla uzatmadan sadede geçelim:
Kur’an‘da, mü’minlere hitaben şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”[5]66/et-Tahrîm, 6. Eğer cehennem azabından emin olmak için sadece “iman etmiş olmak” yeterli ise, bu uyarının muhatabının “mü’minler” değil, genel olarak bütün insanlar olması daha uygun değil midir?[6]Bu doğrultudaki birkaç örnek için bkz. 2/el-Bakara, 281; 3/Âl-i İmrân, 130-1…Yüce Allah, mü’minlere cenneti vaat etmişken[7]örnek olarak bkz. 9/et-Tevbe, 72 mü’minlerin, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de. Ve bizi ateşin azabından koru”[8]2/el-Bakara, 201; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 16, 191-2… diye dua etmesinin ne anlamı olabilir? (Bunlar dışında Kur’an‘da mü’minleri tevbe–istiğfara çağıran onlarca ayetin mevcudiyeti hepimizin malumu olduğu için daha fazla örnek zikretmeye gerek görmüyorum.)
Şu halde günahkâr olduğu halde bu dünyadan tevbesiz olarak ayrılmış ve meşiet-i ilahiyyenin bağışlanmasına taalluk etmediği mü’minlerin de –kâfirlerin azabı kadar ağır ve sonsuz olmasa da– belli bir süre ve belli bir derecede cehennem azabını tadacaklarını söylememiz gerekiyor.
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızayla akdettiğiniz ticaret müstesna olmak üzere mallarınızı aranızda batıl bahanelerle yemeyin. Nefislerinizi de öldürmeyin. Allah size karşı cidden bağışlayıcıdır. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, yarın onu bir ateşe yaslayacağız. Allah’a göre bu kolaydır. Eğer siz, nehyedildiğiniz günahların büyüklerinden kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örter ve sizi şerefli bir makama iletiriz.”[9]84/en-Nisâ, 29-31.
Bu ayetlerin bağlamı, hitabın mü’minlere yönelik olduğunu açık biçimde göstermekte ve burada, Yüce Allah‘ın sakındırdığı büyük günahları işleyenlerin ateşle azaplandırılacağı belirtilmektedir. Öyleyse bu azabın, kâfirlerin maruz kalacağından farklı olması gerekir. Zira –Harun Yahya’nın da vurguladığı gibi– cehennem aslolarak mü’minler için değil, kâfirler için hazırlanmıştır.
Yine burada önemli bir nokta bulunuyor: Bu ve benzeri ayetlerde sakındırıldıkları büyük günahları işlemiş olan mü’minlerin durumu ne olacaktır? Böyle kimselerin –”mü’min” vasfını yitirmedikleri halde– cehennemde ebedi kalacağını söylemek mümkün müdür? “Evet”se bu noktaya açık biçimde delalet eden ayet hangisidir?
“Bu Kitab’ı ve Mizan’ı hak ile indiren Allah’tır ve ne bilirsin, belki kıyamet yakındır. Ona inanmayanlar, onun bir an önce gelmesini isterler. İman edenler ise ondan korkar ve hak olduğunu bilirler…” [10]42/eş-Şûrâ, 17/8.
Burada, teknoloji aracılığıyla hayatı ebedileştirme tutkusunun ardından sürüklen seküler zihniyetin ekolojik dengeyi korkunç boyutlarda tahrip eden ve böylece kıyametin kopmasına zemin hazırlayan tutumuna bir işaret bulunduğunu söyleyerek asıl maksada geçelim:
Kıyametin kesin bir hakikat olarak bir gün mutlaka kopacağına iman edenler acaba ondan niçin korkar? Kur’an‘ın pek çok ayetinde, varış yerlerinin cennet olduğu ve kendileri için herhangi bir korku ve hüzün bulunmadığı vurgulanmakta iken kıyametle birlikte başlayacak olan “öte dünya“dan korkmak mü’minlerin bir özelliği olarak niçin zikredilmiş olabilir?..
“Müttakileri Rahman’ın huzuruna kafileler halinde toplayıp, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün, Rahman olan Allah katında bir ahdi olan hariç, onlar şefaate malik olamayacaklardır.”[11]19/Meryem, 85-7.
Burada 3 grup insanın zikredildiği görülmektedir:
- Müttakiler,
- Cehenneme sürülecek olan mücrimler,
- Kendileri için şefaat edilecek olanlar. Müttakilerin doğrudan cennete gideceği ve mücrimlerin –ki burada “inkârcıların kastedildiği açıktır; “susuz olarak cehenneme sürülmeleri” de bu hususu teyit etmektedir– azaba sürüleceği malum olduğuna göre, geriye, kendilerine “şefaat” edilecek olan kimseler kalmaktadır. “Şefaat“in Kur’anî delillerinden birisini teşkil eden son ayetle, günahkâr olarak ölen mü’minlerin –detayı hadislerde belirtildiği şekilde– “şefaat“e mahzar olarak sonunda cennete gidecekleri hususuna istidlal edilebilir.
Buraya kadar zikrettiğim ayetler –ve benzerleri– yanında, mü’minleri sürekli olarak tevbeye ve bağışlanma dilemeye teşvik eden ayetler üzerinde iyice düşünüldüğünde, günahları bağışlanmadan ölen mü’minlerin, günahları miktarınca azap çektikten sonra cennete gideceği konusundaki Ehl-i Sünnet inancının “safsata” olarak nitelendirilmesinin isabetsiz olduğu anlaşılacaktır.
İmam et-Tahâvî, Hanefî mezhebinin üç büyük imamının itikadını naklettiği el-Akîdetu’t-Tahâviyye‘de onların şöyle dediğini nakleder: “Ümmet-i Muhammed içinde büyük günah işlemiş olan muvahhid kimseler eğer tevbe etmeden ölmüş ve fakat Allah’a mü’min olarak kavuşmuş iseler, cehennemde ebedî olarak kalmayacaklardır. Bu kimselerin durumu Allah Teala’nın dilemesine ve hükmüne bağlıdır. Dilerse onları bağışlar ve affeder, dilerse adaletiyle onlara cehennemde azaplandırır ve sonra rahmetiyle ve taat ehli olan şefaatçilerin şefaatiyle oradan çıkarıp cennetine gönderir…”
Yine İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber‘de şöyle der: “Günahlar mü’mine zarar vermez demeyiz. Keza, günah işleyen (mü’min) kimsenin, cehenneme girmeyeceğini de söylemeyiz. Dünyadan mü’min olarak ayrılan kimse fasık da olsa cehennemde ebedi olarak kalır demeyiz.”
Not: Mübarek Ramazan Bayramı’nın alem-i İslam’a hayırlar getirmesini niyaz ederim.
Milli Gazete – 22, 25, 29 Kasım ve 2 Aralık 2003
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Nebe suresi, 23. |
---|---|
↑2 | Nahl suresi, 78. |
↑3 | Harun Yahya, Ölüm Kıyamet Cehennem, 72-3. |
↑4 | Web Editörü. |
↑5 | 66/et-Tahrîm, 6. |
↑6 | Bu doğrultudaki birkaç örnek için bkz. 2/el-Bakara, 281; 3/Âl-i İmrân, 130-1… |
↑7 | örnek olarak bkz. 9/et-Tevbe, 72 |
↑8 | 2/el-Bakara, 201; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 16, 191-2… |
↑9 | 84/en-Nisâ, 29-31. |
↑10 | 42/eş-Şûrâ, 17/8. |
↑11 | 19/Meryem, 85-7. |