S–31) “Bugün kaç çeşit nur cemaati vardır ve anlayışları hakkında bilgi verebilir misiniz?”
“Nurculuk” diye ifade edilen yapı içinde gerek Risale-i Nur’a ve siyasete bakışları, gerekse “hizmet” anlayışları, etkinlik… bakımından birbirinden farklı 40 kadar grubun bulunduğu ifade edilmektedir.
Bediüzzaman merhum Nurculuk olarak ifade edilen hareketin başına kendisinden sonra kimin geçeceği konusunda herhangi bir yönlendirmede bulunmadığı için onun 1960 yılındaki vefatından kısa bir süre sonra ilk bölünme yaşandı.
“Yerine birisini bıraksaydı bölünme olmazdı” demenin çok kolay olmadığını da tecrübeler bize gösteriyor. Bölünmenin hiç olmaması gereken tarikatlarda bile (tamamında olmasa da birçoğunda) şeyh efendinin vefatından sonra bölünmelerin yaşaması adeta “adet” haline geldi. Dinî, siyasî, sosyolojik… birçok sebebe dayanan bu vakıa, üzerinde müstakil olarak durmayı hak edecek önemde olmasına ve Müslümanların gündemindeki yerini her zaman korumasına rağmen Müslümanlar tarafından hiçbir zaman ciddi biçimde tahlil edilmeyen, üzerinde kafa yorulmayan bir realite olarak varlığını devam ettiriyor.
Konuya dönelim…
Bediüzzaman merhumun, hareketin liderliği konusunda somut isim telaffuz etmektense, müstesna bir değer atfettiği “Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi”ne işaret ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Ondan sonraki ilk bölünme, Risaleler’in Bediüzzaman’ın hayatında olduğu gibi Osmanlıca olarak yazılıp yayılması gerektiğini savunan ve “en yaşlı abi” durumunda bulunan Hüsrev Altınbaşak’ın, çoğunluk tarafından cemaatin önderi olarak telakki edilen Zübeyir Gündüzalp’ten, dolayısıyla çoğunluktan ayrılmasıyla vuku buldu. “Yazıcılar” olarak anılan bu grup, Risaleler’in orijinal haliyle yazılıp çoğaltılması hassasiyetini halen devam ettirmektedir.
İkinci ve en büyük kopuş 1960’lı yılların sonunda Fethullah Gülen hocaefendinin başında bulunduğu grubunki oldu. Aslında bugün gövdenin büyük kısmını teşkil ettiği için buna “kopuş” demek durumu tam olarak ifade etmiyor. Bilindiği gibi hizmet alanlarının genişliği ve etkinlik bakımından Nurcu grupların en önde geleni hiç şüphesiz Fethullah Gülen hocaefendiye bağlı olandır. Nurcu grupların bir kısmını da etki alanı içine aldığı gözlenen bu yapının, Risale-i Nur ve Bediüzzaman vurgusunu devam ettirmekle birlikte, farklı bir yönelim gösterdiği de dikkat çekmektedir. Bilhassa Dinlerarası Diyalog çalışmaları ve Hocaefendi’nin ABD yılları ile birlikte hayli etkin ve yaygın bir “farklılaşma süreci” yaşandığını gözlemliyoruz. Dünyaya açılma, okullaşma, ekonomik ve sosyal hayattaki faaliyetler alışılagelmiş Nurculuk’tan farklı, “modernleşmiş” bir yapının söz konusu olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Buradaki “modernleşmiş” tesbiti hareketin dünyaya bakan yüzüne olduğu kadar, dine bakan, “din telakkisini” ifade eden yüzüne de işaret etmektedir. Dolayısıyla bu oluşuma “Nurculuğun dönüşümü” demenin daha isabetli olacağını söyleyebiliriz.
Zübeyir Gündüzalp’in vefatından sonra 1970’lerin başında Nurculuk, “Yeni Asya cemaati” olarak anılan yapının karakterize ettiği yapı ve anlayışı sürdürdü. Mustafa Sungur, Mehmet Kırkıncı, Abdullah Yeğin, Tahiri Mutlu… gibi isimlerin önderliğinde 12 Eylül’e kadar kendisini taşıyan bu yapı, siyasette Adalet Partisi’ni desteklemeyi tercih etti. 12 Eylül’den sonra adını andığım isimlerin temsil ettiği çizgi, yeni Asya Grubu’ndan ayrılarak “Meşveret Cemaati” adıyla anılan yeni bir oluşuma vücut verdi.
Meşveret Cemaati’nin ayrılmasından sonra Yeni Asya grubu 1990’ların başlarında yeni bir bölünme daha yaşadı. Bu defa ayrılanlar, “Nesil grubu” olarak anıldı. Entelektüel vasfıyla öne çıkan bu grup, Risale-i Nur dışında başka eserlerin neşrine ve okunmasına verdiği önemle dikkat çekiyor.
Kısaca ifade ettiğim bu gruplar dışında Zehra grubu, Med-Zehra grubu, Kurdoğlu cemaati, Şeyhanzade cemaati isimleriyle anılan grupların varlığı da bilinmektedir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 20 Şubat 2011