- İcmaya karşı tutum küfürse, niye İbn Teymiyye tekfir edilmiyor?
İbn Teymiyye’nin, hakkında icma bulunduğu söylenen birtakım meselelere muhalefet ettiği doğrudur. Bunlardan birisi talak meselesidir. Hatta itikadî bazı meselelerde de İbn Teymiyye’nin muhalif bir tutum içinde bulunduğunu biliyoruz.
Bu durumda İbn Teymiyye’nin tekfir edilmemesini iki noktada açıklamak mümkündür:
- Önceki yazılarda da belirttiğim gibi bir sözün/görüşün küfür olduğunu söylemekle onun sahibinin kâfir olduğunu söylemek birbirinden farklı şeylerdir. Değindiğim hususlarda İbn Teymiyye’nin ileri sürdüğü görüşün küfür olduğu söylenmemiş değildir. Ancak burada esas meselenin, bunu söyleyenlerinin dayanaklarının (tevatür, icma vb.) İbn Teymiyye tarafından tartışma konusu yapılmış olmasıdır. Yani bir kesim (cumhur) o konuda tevatür/icma bulunduğunu söylerken o, tevatür/icma bulunmadığını söylemiştir.
- İbn Teymiyye bahse konu görüşleri ileri sürerken Kur’an, Sünnet ve Selef’ten bazı noktalara dayanmıştır. Her ne kadar onun dayanak olarak aldığı noktalar delalet ve/veya sübut bakımından tartışmalı ise de, işin içinde böyle bir ihtilaf bulunduğu için tekfirden uzak durmak en doğrusudur.
Okuyucu sorusunda sadece İbn Hacer zikredilmiş ise de, onun dışında da İbn Teymiyye’nin yanlış görüşlerini eleştiri konusu yapmakla birlikte, üstün yanlarını ve müsbet taraflarını zikretmekten geri durmayan alimler vardır.
Şafiî mezhebine mensup, İbn Nâsıriddin diye bilinen Muhammed b. Ebî Bekr ed-Dimaşkî, er-Reddü’l-Vâfir isimle eserinde, gerek İbn Teymiyye’ye muasır, gerekse daha sonra gelen alimlerden 87’sinin adını zikretmiştir. Aralarında İbn Teymiyye muhaliflerinin, hatta ona reddiye yazanların da bulunduğu bu alimler İbn Teymiyye’nin ilmini, cihadını, fazlını, hıfzını meth-u sena etmişlerdir.
Bu eser elimizdedir ve müellifine nisbeti konusunda –bildiğim kadarıyla– herhangi bir şüphe mevcut değildir. Dolayısıyla eğer Vehhabiler tarafından lalettayin hazırlanmış listeler var ise, bu çalışmayı onların dışında değerlendirmek gerekir.
Hatta daha ilginç bir noktayı dikkatinize sunayım: Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun şedit bir İbn Teymiyye karşıtı olduğu herkesin malumudur. Onun hemen her eserinde İbn Teymiyye ve/veya İbnu’l-Kayyım’a yöneltilmiş ağır eleştiriler bulmak mümkündür.
Böyle olduğu halde o bile –mesela Makâlât’ında– işlediği konuda görüşünü refere ettiği alimler arasında İbn Teymiyye’nin adını zikretmeyi, hatta gerekli gördüğünde ondan uzun alıntılar yapmayı ihmal etmez. Yazıyı uzatmamış olmak için örnekleri zikretmiyorum.
Bir ilginç nokta daha: Daha önce adını anıp kendisinden alıntılar yaptığım, Hint alt kıtasının yetiştirdiği müstesna alimlerden “İmamu’l-Asr” Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî, İkfâru’l-Mülhidîn isimli eserinde –ki “tekfir” konusunda çağdaş problemleri de içerecek tarzda kaleme alınmış neredeyse tek müstakil eserdir– İbn Teymiyye’den alıntılar yapar ve adını zikrettiği yerlerde kendisine rahmet dilemekten geri durmaz.
Şu halde tekfir meselesinde –birkaç yazı boyunca üzerinde durduğum noktaları da hatırda tutarak– doğru çizgiyi şöyle özetleyebiliriz: İbn Teymiyye, itikadî konular da dahil olmak üzere yer yer büyük hatalar yapmış bir alimdir. Hatalı olduğu konularda insanları bilgilendirmek, bu hususlarda onun ardından gidilmemesi için gerekli uyarıları yapmak ilgililer üzerine kesin bir farzdır. Belki bu noktaya gereği gibi dikkat edilmediği için bugün onun takipçisi olduğunu söyleyen kesimler arasında, onu fersah fersah geride bırakarak Ümmet’i tadlil, hatta tekfir etmede onun asla benimsemeyeceği sınırlara gelenler zuhur etmiştir.
Bununla birlikte, fitne ve kargaşa oluşturacak tarzda bunu “hayatın birinci meselesi” haline dönüştürmemeye dikkat etmek gerekir. İbn Teymiyye, İbnu’l-Kayyım ya da bir başkası, bu Din’e faydalı hizmetler yapmış, samimiyetle çalışmış kişi, kim olursa olsun, iyiliklerini, hasenatını da anmak gerekir. Her hata yapanı dairenin dışına atmaya hakkımız olmadığı gibi, bu, doğru da değildir. Burada da itidali ve akl-ı selimi muhafaza etmek durumundayız.
Devam edecek.
Milli Gazete – 13 Temmuz 2008