Bazı İtikadî Meseleler-2

Ebubekir Sifil2008, 2008 Yılı, Gazete Yazıları, Haziran 2008, Haziran Ayı 2008 OS, Okuyucu Soruları

Geçen hafta birkaç maddelik metnini verdiğim sorunun ilk maddesine cevapla başlayalım: Soru sahibi kısaca şöyle diyordu: Mütevatir hadisin inkârı küfür ise ve mestler üzerine mesh de mütevatir hadislerle sabit ise, Şiiler mestler üzerine meshi inkâr ettiği halde neden tekfir edilmiyor?

Buna benzer daha pek çok örnek verilebilir ve aynı soru onlara da teşmil edilebilir. İşin özü şudur:

Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî’nin Kadı Iyâd’dan naklettiği gibi Ehl-i Kıble’nin tekfiri meselesi, Akaid/Kelam sahasının nereyse en müşkil meselesidir. İmamu’l-Haremeyn’e bu mesele sorulduğunda, bir kâfirin İslam milletine dahil edilmesinin de, bir mü’minin İslam milletinden ihraç edilmensin de aynı derecede hassas ve büyük bir mesele olduğunu söylemiştir. Keza el-Bâkıllânî de, “Akaid/Kelam imamlarının Ehl-i Kıble’nin tekfirini açıkça telaffuz etmeyip, ima yollu konuşmayı tercih ettiklerini söylemiştir.[1]Bütün bu nakiller için bkz. el-Keşmîrî, İkfâru’l-Mülhidîn, 27.

İmam el-Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ’tikâd isimli eserinin sonuna nefis bir bölüm koyarak tekfir meselesini maddeler halinde izah etmiştir.

Buna göre;

  1. Yahudiler’in, Hristiyanlar’ın, Mecusiler’in, putperestlerin ve kâfir oldukları Kur’an’da açıkça bildirilmiş olan diğer kesimlerin küfrü ittifakla sabittir. Durumu onlara benzeyenler de onlar gibidir.
  2. Allah Teala’nın varlığını inkâr eden Dehrîler ve peygamberliği inkâr eden Brahmanlar da böyledir.
  3. Allah Teala’nın varlığını ve Efendimiz (s.a.v)’in peygamberliğini tasdik etmekle birlikte, nasslarla sabit birtakım hususlara aykırı inançlar taşıyanlar. Bunlar haşr-ı cismanîyi ve Allah Teala’nın cüz’iyyatı bildiğini inkâr ettikleri ve alemin kadim olduğuna inandıkları için bu üç meselede kâfir oldukları kesindir.
  4. Mu’tezile, Müşebbihe ve diğer ehl-i bid’at fırkalar. Bunlar tasdik ehlidir ve fakat birtakım hususlarda tevil yapmaktadır. Ancak tevilleri hatalıdır. Bununla birlikte onları tekfirden sakınmak gerekir. Çünkü hatalı bir görüş sonucu bin kâfiri hayatta bırakmak, hatalı bir hüküm vererek bir tek müslümanın kanını akıtmaktan daha ehvendir. Bunlar da “aşırılar” ve “mutediller” olmak üzere iki kısımdır.
  5. İman edilmesi gereken hususlarda açık bir inkâr ve tekzibe sapmadığı halde, Efendimiz (s.a.v)’den tevatürle gelen bir hususu inkâr eden kimse tekfir edilir. Haccın farz olduğunu söylediği halde Mekke’nin veya Kâbe’nin nerede olduğunu bilmediğini söyleyen kimse böyledir. Bu kimsenin tekfir edilmesi gerekir. Çünkü o aslen dini yalanlayıcıdır ve fakat bunu gizlemektedir. Zira bu türlü tevatürle sabit olan bilgiler avam-havass herkes tarafından bilinmektedir. Böyle kimseler Mu’tezile ve diğer ehl-ibid’at gibi değildir.
  6. Sıhhati icma ile sabit olan hususları inkâr edenler. Bunlar icmaın hüccet olduğunu inkâr ettikleri için icma ile sabit hükümleri de kabul etmezler. İcmaın hüccet olduğunu bildiren delilleri ise tevil ederler. Bu, son derece çirkin sonuçlara götürebilecek bir tavırdır. Mesela bir kimse, “Efendimiz (s.a.v)’den sonra peygamber gönderilmesi caizdir” dese, bu kimsenin tekfirinde tevakkuf ve tereddüt etmek çok anlaşılabilir bir tutum olmaz. Efendimiz (s.a.v)’den sonra peygamber gelmesinin imkânsızlığı icma ile sabittir. Zira akıl bunu imkânsız görmez, ilgili nakilleri ise tevil ederler. (Dolayısıyla Efendimiz (s.a.v)’den sonra peygamber gelmeyeceği konusunda elde sadece icma kalır.) Dolayısıyla bu konuda inkâra sapan kimse, icmaı inkâr etmiş olacaktır. Buradan, birbirine benzer ve karmaşık meseleler teferri eder. Bunların her birinin hükmü üzerinde müstakil olarak düşünmek gerekir. Kişi, bunların her biri hakkında zannıyla hüküm verir…[2]İmam el-Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ’tikâd, 248 vd. (Alıntı kısaltılarak yapılmıştır.)

Devam edecek.

Milli Gazete – 29 Haziran 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bütün bu nakiller için bkz. el-Keşmîrî, İkfâru’l-Mülhidîn, 27.
2 İmam el-Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ’tikâd, 248 vd. (Alıntı kısaltılarak yapılmıştır.)