Soru:
“Yukarda Allah var” tarzı sözler halk arasında çok yaygın. Bu gibi sözler insanları küfre götürür mü?
Cevap:
Allah Teala’ya mekân isnadı anlamına gelen bu türlü sözlerin itikadî bakımdan çok tehlikeli olduğunu bilmemiz gerekir. Evet belki mekân isnadı niyet ve iradesiyle söylenmiyor, belki sadece ağız alışkanlığı ve bu yönüyle mazur görülebilir bir “masumiyet” telakkisiyle karşılanabileceğini düşünenler çıkabilir. Ancak Allah Teala hakkında “tenzih akidesi”yle bağdaşmayan her türlü düşünce, tasavvur ve sözü dilimizden de kalbimizden de uzak tutmak zorundayız. Bu türlü sözlerin dilimizde yer etmesi demek, bir süre sonra tasavvurumuzu da etkilemesi demektir. Yani bu türlü sözleri söyleye söyleye bir süre sonra Allah Teala’nın “yukarıda” olduğu gibi bir telakkiye kapılmak mümkün olabilir. Allah Teala’ya bir yön ve mekân isnadı ise O’nun cisimlere mahsus özelliklerle tavsifi demektir. Oysa Allah Teala bundan yüce ve münezzehtir.
Bu soruyu vesile edinerek İmam Ebû Hanîfe’nin hayli istismar edilen bir ifadesi üzerinde durmak istiyorum. İmam, el-Fıkhu’l-Ebsat’ta şöyle diyor: “Rabbimin gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum diyen kimse kâfir olur. Aynı şekilde, “Allah Teala Arş’ın üzerindedir; Arş’ın gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum” diyenin durumu da böyledir.”
Bu sözlere sarılarak İmam Ebû Hanîfe’nin, Allah Teala’nın –haşa– gökte olduğunu söylediğini ileri sürmek doğru değildir. Zira burada İmam, Allah Teala’nın gökte veya yerde olduğunu söylemekle O’na bir mekân isnad edilmiş olacağını vurgulamaktadır. Buradaki tekfirin anlamı budur.
Nitekim İmam Ebû C’afer et-Tahâvî’nin naklettiği “Akîde”de şöyle denmektedir: “Allah, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O’nu ihata edemez.”
Mezhebin üç büyük imamının itikadî çizgisini yansıtan el-Akîdetu’t-Tahâviyye’nin matbu şerhleri arasında İbn Ebi’l-İzz’e ait olanı, bu ifadeyi şöyle açar: Allah Teala mahlukatından ayrı[1]Buradaki “ayrı” kelimesi “farklı” anlamında değil, “munfasıl, mahlukata bitişik olmayan” anlamındadır. bir varlığa sahiptir ve bu anlamda Allah Teala için bir sınır tayin etmemek O’nun varlığını nefyetmek olur.”[2]Bkz. İbn Ebi’l-İzz, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, 219. Hayli yaygın olmasına rağmen bu şerhin “aykırı” tarzı burada da kendisini göstermektedir.
Buna mukabil mesela Abdülganî el-Guneymî el-Meydânî’nin izahı şöyledir: “Allah Teala’yı altı yön ihata edemez. Zira Allah Teala o altı yönü yaratmadan önce de var idi ve O, önceden nasıl idiyse şimdi de öyledir. Diğer varlıklar ise böyle değildir…”[3]el-Meydânî, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, 75.
Hasan Kâfî el-Akhisârî de şu izahı yapar: “Çünkü altı yön muhdestir ve altı yön tarafından ihata edilmiş olmak, muhdes alemin özelliklerindendir. Allah Teala ise kadimdir. O var iken ne mekân, ne zaman, ne üst, ne alt, ne de başka birşey vardı! Altı yönün sair mahlukatı ihata etmesi gibi herhangi bir şey O’nu içine alamaz, ihata edemez. Bilakis ilmi, kudreti, kahrı ve saltanatı ile O her şeyi ihata eder; gökte ve yerde O’nun ilminden zerre miktarı bir şey bile gizli kalmaz..”[4]Hasan Kâfî el-Akhisârî el-Bosnevî, Nûru’l-Yakîn fî Usûli’d-Dîn, 157.
Devam edecek.
Milli Gazete – 7 Ocak 2006
Kaynakça/Dipnot