Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocanın zekât konulu yazılarından biri[1]http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=18241&y=HayrettinKaraman. başlıkta yer alan iki konuda o bildiğimiz “açılım”ı tekrarladı geçen hafta. Zekâtın fertlere temlik suretiyle verilmesi ve “sebîlullah” tabirinin yalnızca fiilen savaşan gazilere hasrı, hocanın fetvasında yerini, “hedefi İslâm’ın yaşaması, yayılması ve korunması, İslâm yurdunun muhâfazası ve kurtarılması, İslâm’a yönelen her nevi tehlikenin önlenmesi olan askerî, fikrî, siyasî, iktisadî, mücâdele ve faaliyetler”e bıraktı.
Zekâtın –hatta sadece zekâtın değil, hacca, kurbana verilecek paraların da– hal itibariyle “maslahata daha uygun” düştüğü düşünülen birtakım hükmî şahsiyetlere, bilhassa donanmaya verilmesi teklif ve fetvası geçtiğimiz yüzyılın başında da (1910 yılında) ortaya atılmış, bu vesileyle o dönemin matbuatı incelendiğinde görülecek ateşli tartışmalar yaşanmıştı. Hatta Meşihat makamından, bu doğrultuda fetva çıkarmasını isteyenler olduğu gibi, zekâtın donanmaya verilmesinin cevazını muhtevi bir fetvanın altında imzası bulunan “Müfti Fahreddin”in bu fetvasının incelenerek doğruysa teyit ve tasdik edilmesi, hatalıysa mezkûr müfti hakkında gerekli işlemin yapılması talep edilmişti.
Cem’iyyet-i İlmiyye’nin resmî yayın organı niteliğindeki Beyânu’l-Hak dergisinde söz konusu teklif ve fetvalara şiddetle muhalefet edilmiş, gerek imzasız, gerekse Mustafa Sabri, M. Saffet, Küçük Hamdi[2]Elmalılı Hamdi Efendi. Hamdi Efendi’nin makalesi, bilahare “Makaleler” adıyla iki cilt halinde neşredilen, makalelerini havi eserde de (II, 121 vd.) latinize edilmiş olarak yer … Continue reading, Mustafa Hakkı, Hatibzâde Emîn, Abdülvehhâb, Ali Rıza gibi ulema ve meb’ûsînin imzalarını taşıyan pek çok ilmî makale ile ihkak-ı hakk yapılmıştı.[3]Konuyla ilgili olarak Beyânu’l-Hak mecmuasının 84, 86, 87, 88, 89, 91, 95… sayılarına bakılabilir.
Fetvâhâne-i celîle de kurbanın bedelini veya kendisini donanmaya veya bir başka yere vermenin kurban ibadetinin edasının yerini tutmayacağını belirten bir fetva neşretmişti.[4]Bkz. Beyânu’l-Hak, sayı, 88, s. 1658.
Meseleye yüzeysel bakıldığında, Alay Müftisi Fahreddin Efendi ile Karaman hocanın yaklaşımını, “hayrın çerçevesini genişletmek”, “klasik anlayışın dar kalıplarını aşmak”… gibi modern dönem insanına hayli çekici gelen nitelemeler eşliğinde takdim etmek mümkün.
Ancak üzerinde icma vuku bulmuş bir hükme muhalefet söz konusu olduğunda burada durup düşünmek gerekiyor. Modern dönemde icma, sanki tesadüfen oluşmuş, çok da ehemmiyet arz etmeyen bir kurum olarak telakki edilse de, bu ümmetin müctehid ulemasının bir konudaki görüş birliğini yansıtması bakımından hayli temel bir yere sahiptir. Sahabe döneminden itibaren bu ümmetin müctehidlerinin hata ve yanlış üzerinde görüş birliği yapabileceğini düşünmenin ne anlama geldiğini en iyi bilenlerdendir Hoca…
Kaldı ki Karaman hocanın söz konusu yazısı kendi içinde de birtakım sıkıntılar barındırıyor. Şöyle ki:
Hoca, “Fahraddin Razî, mezkûr âyetin (9/et-Tevbe, 60 ayeti, E.S.) tefsirinde el–Kaffâl’den, bu mefhumu daha da genişleten ve bütün hayır müesseselerini buna dahil eden bir görüş nakletmiştir (Mısır, 1938, c. XVI. s. 113)” diyor.
Oysa bu görüş el-Kaffâl’e değil, onun kendisinden nakil yaptığı “bazı fukaha”ya aittir.
Fahruddîn er-Râzî, dirayet ilimlerinde zirve bir isim olmasına rağmen, rivayet ilimlerinde otorite değildir. Bu sebeple kim olduğu bilinmeyen bu “bazı fukaha”dan, üstelik senedsiz olarak yaptığı bu nakli hükme esas kılmak doğru değildir.
Söz konusu naklin rivayet kriterleri doğrultusunda şayan-ı itibar olduğu farz edilse bile tefsirini kaleme aldığı dönemde mu’tezilî görüşlere sahip bulunan el-Kaffâl eş-Şâşî’nin, bu görüşü bid’at ehlinden nakletmiş olması ihtimalini göz ardı etmemek gerekir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 29 Ağustos 2009
Kaynakça/Dipnot
↑1 | http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=18241&y=HayrettinKaraman. |
---|---|
↑2 | Elmalılı Hamdi Efendi. Hamdi Efendi’nin makalesi, bilahare “Makaleler” adıyla iki cilt halinde neşredilen, makalelerini havi eserde de (II, 121 vd.) latinize edilmiş olarak yer almıştır. |
↑3 | Konuyla ilgili olarak Beyânu’l-Hak mecmuasının 84, 86, 87, 88, 89, 91, 95… sayılarına bakılabilir. |
↑4 | Bkz. Beyânu’l-Hak, sayı, 88, s. 1658. |