İHH için hazırladığım, zekât konusunda pratik bilgiler ihtiva eden bir broşürde geçen bir paragrafa itiraz edilmiş. Gazete yazılarına verdiğimiz aranın ardından ilk yazıyı bu meselenin tavzihine ayırmayı elzem gördüm. Durum aşağıdaki gibidir:
Söz konusu broşürde yer alan ifade şöyle:
“Ev veya araba almak için ya da kötü günler için biriktirilen paraya zekat düşer mi?
“Ev ve araba “aslî ihtiyaçlar” kapsamında olduğu için, bunları satın almak için biriktirilen paraya zekât düşmez…”
Bu ifadeye gelen itirazlarda, “ev veya araba almak için biriktirilen para nisap miktarının üzerindeyse, üzerinden bir yıl geçtiğinde zekâtını vermek gerekir” denmiş.
Meselenin aslı şu: Hanefî fukahasından bu mesele üzerinde duranların iki grup halinde ihtilaf ettiğini görüyoruz. İbn Âbidîn’in tesbitine göre İbn Melek ve el-Halebî, havaic-i asliyeye sarf edilmek üzere elde tutulan nakde zekât düşmeyeceğini söylerken, el-Bahru’r-Râik, en-Nehru’l-Fâik, Mi’râcu’d-Dirâye, eş-Şurunbulâliyye, Bedâi’u’s-Senâyi’, es-Sirâcu’l-Vehhâc, et-Tatarhâniyye sahiplerinin benimsediği görüş, bu paranın zekâtının verilmesi gerektiği doğrultusundadır.
İbn Âbidîn, İbn Melek ve el-Halebî’nin benimsediği görüşü, “Bir kimsenin yanında, aslî ihtiyaçlarına sarf etmek niyetiyle tuttuğu dirhemler bulunsa, üzerlerinden bir havl müddeti geçtiği zaman bunlardan zekât vermesi gerekmez” şeklinde tasrih eder.[1]İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 178.
Ondan önce de el-Bahru’r-Râik sahibi bu tasrihi yapar ve şöyle der: “Fakat Mi’râcu’d-Dirâye’nin “Zekâtu’l-Urûd” faslındaki ifade buna muhaliftir: “Nakit, ister nema (artış) sebebiyle, ister nafakasına sarf etmek maksadıyla elde tutulmuş olsun, zekâtının verilmesi gerekir.”
İbn Âbidîn, metin sahiplerinin ibarelerinin zahirine uygun olduğunu belirttiği İbn Melek ve el-Halebî’nin görüşüyle diğerlerinin arasını şöyle bulmuştur:
“Bedai’u’s-Sanayi’ sahibinin ve diğerlerin görüşü şuna hamledilir: Bir kimse elinde, her türlü ihtiyacına sarf etmek üzere dirhemler bulundursa, üzerlerinden bir havl müddeti geçtiğinde elinde kalan nakit nisap miktarı ise, bu bakiyenin zekâtını verecektir; isterse elinde kalan bu miktarı gelecekte ihtiyaçlarına sarf etme niyeti bulunsun. Çünkü havl müddeti dolduğunda elinde kalan miktar, havaic-i asliyesine hemen sarf edilmek üzere tutulmuş değildir. Ancak havl müddeti tamam olduğunda elinde bulunan miktar havaic-i asliyesine hemen sarf edilmek üzere tahsis edilmişse, bunun zekâtını vermek gerekmez.”[2]İbn Âbidîn, III, 179.
Benim buradan anladığım şu: Bir kimse elinde, münhasıran ev, araba gibi havaic-i asliyesinden birini karşılamak üzere nakit bulundursa, havl müddeti tamam olduğunda her an o ihtiyacına sarf edecek durumda ise o paranın zekâtını vermesi gerekmez. Elindeki paranın bir ev, araba vb. havaic-i asliyeden bir kalemi (hangisine niyet etmişse) satın alabilecek miktarda olması ya da sadece peşinatına yetmesi arasında bir fark yoktur. Yeter ki o parayı o ihtiyacına hemen sarf etsin veya hemen sarf etmek niyetiyle arayış içinde bulunsun.
Ancak diyelim ki 10 yıl sonra ev veya araba almak üzere bugünden para biriktirmeye başlamış olsa, havl müddeti dolduğunda o para nisap miktarına ulaşmış ise, o ihtiyacına hemen sarf etme durumu ve niyeti olmadığı için o paranın zekâtını verecektir.
Bu, İbn Âbidîn’in, iki mütearız kavlin arasını bulmak maksadıyla yaptığı yorumun ortaya koyduğu neticedir. Yoksa İbn Melek ve el-Halebî’nin benimsediği görüş esas alındığında o paranın hiçbir surette zekâtını vermek gerekmez. Çoğunluğu oluşturan diğer fukahanın kavli esas alındığında ise behemehal o paranın zekâtı verilecektir. İbn Melek ve el-Halebî tarafından benimsenen görüşe ruhsat/fetva, cumhurun görüşüne ise azimet/takva demek de mümkündür.
Burada ikinci bir noktaya daha açıklık getirmek gerekiyor: Buradaki “ev” ve “araba” için öngörülebilecek bir standart olabilir mi? Zira milyon euroluk ev de evdir, 50 bin tl. tutarındaki ev de… Dolayısıyla bir kimse elinde milyon euroluk bir yalı veya villa satın almaya yetecek kadar nakit tutsa, havl müddeti dolduğunda “ben havaic-i asliyemden olan bir kaleme sarf etmek üzereyim” gerekçesiyle elindeki paradan zekât vermeyebilir mi?
Belki şu söylenebilir: Ortalama bir ailenin ihtiyacını karşılayacak standart ve vasıflara sahip bir ev burada ölçü olarak benimsenebilir. Kişinin özel durumuna göre bunun üç aşağısa veya beş yukarısı söz konusu olabilir, ama arada uçurumlar oluşturan farklar bulunduğunda bunun havaic-i asliye kapsamında değerlendirilmesi elbette mümkün değildir.
Zekât konusundaki bu açıklamadan önce, İHH’nın broşüründe yer alan özet ifadeden hareketle “havaic-i asliyeye sarf edilmek üzere bulundurulan paraya hiçbir surette zekât düşmez” düşüncesiyle zekât vermemiş bulunanlar varsa, durumlarını bu açıklama doğrultusunda yeniden gözden geçirsin ve bana haklarını helal etsinler. Bu açıklamayı okuyan kardeşlerimin, bunu her ortamda mümkün olduğunca yayarak muhtemel yanlış anlama ve uygulamaların önüne geçmeye vesile olmalarını istirham ediyorum..
Estağfirullâh el-Azîm ve etûbu ileyh.
Milli Gazete – 8 Ağustos 2009