“Yılan Hikâyesi”

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Hadis İlmi, İslam Tarihi, Konularına Göre, Ocak 2003, Şahışlar

Muhammed Hamidullah ile ilgili yazılardan birisinde onun, hicret esnasında Sevr dağındaki mağaraya önce Hz. Ebu Bekr (r.a)’in girdiği ve içerideki delikleri elbisesini yırtarak tıkadığı, geriye kalan son deliği de ayağıyla kapattığı ve orada bulunan bir yılanın Hz. Ebu Bekr (r.a)’in ayağını soktuğu hadisesine yer verdiğini zikretmiştim. Bu yazı üzerine bir okuyucum, Mustafa İslamoğlu’nun bu olayla ilgili değerlendirmesine dikkat çeken bir mesaj göndermiş.

İslamoğlu, Üç Muhammed isimli çalışmasında (17-9) bu “hikâye”yi Hadis CD’lerinde bulamadığını söylüyor ve düştüğü dipnotta merhum M. Asım Köksal’ın bu olaya “değil sahih, uydurma kaynaklarda dahi rastlamadığını” söylediğini, Muhammed Hamidullah’tan da konuyla ilgili tatmin edici cevap alamadığını belirtiyor.

Asım Köksal hoca İslam Tarihi‘nde (V, 156) bu olayı zikretmiş ve el-Beyhakî, es-Süheylî, İbnu’l-Cevzî, ez-Zehebî ve İbn Kesîr’i referans göstermiş. Hamidullah da aynı hadiseyi İslam Peygamberi‘nde (I, 163) zikretmekle birlikte, herhangi bir kaynağa atıfta bulunmamış.

İşbu “yılan hikâyesi”ni el-Beyhakî Delâilu’n-Nübüvve‘de (II, 477) senediyle vermiştir. es-Suyûtî’nin ed-Dürrü’l-Mensûr‘da (9/et-Tevbe, 40 ayetinin tefsirinde) belirttiğine göre İbn Asâkir de bu hadiseyi nakledenler arasındadır. Ancak İbn Asâkir’in Târîhu Dimeşk‘i bende mevcut olmadığı için bu bilgiyi doğrulayamadım.[1]Tarihu Dimeşk, XXX, 79-80. Burada Hz. Ebu Bekr (r.a)’in, “Herhangi bir sokulma veya ısırılma olursa bana gelsin” diyerek Efendimiz (s.a.v)’den önce mağaraya girip, içerideki delikleri elbisesini yırtarak tıkadığını, son kalan deliğe da ayağını dayadığını anlatan, ancak ayağının yılan tarafından ısırılması hadisesine yer vermeyen kaynaklara da işaret etmek gerekir. Bunlar arasında Ahmed b. Hanbel’in Fedâilu’s-Sahâbe‘si (I, 62, 178), İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef‘i (VII, 345), Ebû Nu’aym’ın Hilye‘si (I, 33), İbnu’l-Cevzî’nin el-Muntazam‘ı (III, 53)… bulunmaktadır. Bu konuda yapılacak geniş çaplı bir araştırmada daha fazla sayıda kaynağa ulaşmak mümkün olabilir; ancak ne yazık ki şu anda benim böyle bir araştırma yapacak zamanım mevcut değil.

Burada bir noktanın altını çizmemiz gerekiyor: Gerek Tarih kaynaklarında gerekse başka eserlerde yer alan malumatın değeri, nakledildikleri senetlerin durumuyla doğru orantılıdır. Bir haber veya rivayetin Hadis kaynağında mı yoksa Tarih kaynağında mı nakledildiği hususu tek başına onun güvenilirliği ile ilgili bir kriter teşkil etmez. Bir başka ifadeyle, Hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerin tümünü sırf Hadis kaynağında zikredilmiş olduğu gerekçesiyle sahih addedemeyeceğimiz gibi, Tarih kaynaklarında yer alan haberleri de sırf Tarih kaynağında yer aldığı için güvenilmez sayamayız. Her iki durumda da yapılacak şey, rivayet kritiğinde uygulanan yöntemlere baş vurmaktır. Eğer bu kriterler bize söz konusu haberin “güvenilebilir” olduğunu söylerse, onu kabul etmekte ve kullanmakta –sırf Hadis kitaplarında nakledilmediği gerekçesiyle– tereddüt göstermenin tutarlı bir yanı yoktur.

Milli Gazete – 11 Ocak 2003

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Tarihu Dimeşk, XXX, 79-80.