Katolik dünyasının yeni “ruhanî” liderliğine seçilişi münasebetiyle yazdığım yazıda, muhafazakâr kişiliğiyle tanınan yeni Papa XVI. Benedict‘in Dinlerarası diyalog sürecini kesintiye uğratacak politikalar izleyeceğini söyleyenlerin acelecilik ettiğini, diyalog konusunda onun da selefi gibi hareket edeceğini beklemenin daha akıllıca olduğunu vurgulamıştım. İşte o yazıdan bazı pasajlar:
“2000 yılında yayımlanan “Dominus Jesus” belgesi, sadece İslam hakkında değil, diğer dinler ve hatta “tam Hristiyan” kabul edilmeyen Protestanlar hakkında dışlayıcı bir tavrı öne çıkarıyordu ve bu belgenin arkasındaki isim Ratzinger‘den başkası değildi. Bu doğru; ama Ratzinger‘in, mütevaffa Papa II. Jean Paul‘ün 2. adamı olduğu, hatta yaşı gereği emekli olması gerekirken onun özel talimatıyla sadece Dinsel Öğretiler Kurulu‘nun değil, Vatikan‘ın daha başka hayatî organlarının da başkanlığını yürüttüğü unutulmamalı.
“Bu belgeye göre İsa Mesih‘ten, onun çarmıhtaki tarihi ızdırabı, ölümü ve temelde herkesin kurtuluşunu ifade eden yeniden dirilmesinden ayrı olarak kurtuluş imkânı olabileceğini söylemek mümkün değildir.
“Bu belgenin, Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin bütün hızıyla sürdüğü bir sırada vücut bulduğunu hatırlarsak, diyalog faaliyetlerinin bundan böyle kesintiye uğrayabileceği tezinin değil, aynen devam edeceği tezinin doğru kabul edilmesi gerektiğini söylemenin daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.
“Sonuç olarak, seçimi Yahudiler tarafından “olumlu” olarak karşılanan “XVI. Benedict” döneminin, “Kudüs üç dinin kutsal şehridir; ama Tanrı bu şehri Yahudiler’e vaat etmiştir” diyen ve ölümü Şaron tarafından “Yahudi dünyası için büyük bir kayıp” olarak ifade edilen II. Jean Paul döneminden çok farklı olabileceğini söylemek isabetli görünmüyor.” (21 Nisan)
Şu sıralar memleketi Almanya‘yı ziyaret etmekte olan Papa‘nın, bu ülkedeki 20 Müslüman temsilciyle yaptığı görüşmede verdiği mesaj, yukarıdaki tesbit ve teşhisi doğrular mahiyette. Basından öğrendiğimize göre o görüşmede Papa, “sapık” ve “vahşi” olarak nitelediği terörizmi kınayarak, teröre karşı mücadelede özellikle Müslüman-Hristiyan diyaloğunun önemli olduğunu söylemiş.
Haber şöyle devam ediyor: “Haçlı seferlerine de gönderme yaparak, tarihteki Müslüman-Hıristiyan savaşlarının “utançla” hatırlanması gerektiğini dile getiren 16. Benedict, “terörizmin vahşi fanatizminin” iki din arasındaki bağları tahrip etmek istediğini söyledi. “Görevimiz zor; ama imkânsız değil. Müslümanlar ve Hıristiyanlar tüm zorluklara rağmen endişeye ve karamsarlığa fırsat vermemeli. Geleceğimiz büyük ölçüde böyle bir diyaloğa bağlı.” dedi.” (Zaman, 21.08.2005)
Dinlerarası diyalog sürecinin, Hristiyan alemi için sadece “taktik” açıdan değil, dinî, siyasî, kültürel, stratejik… açılardan vazgeçilmez bir mesele olduğunun acilen fark edilmesi gerektiğini, Ratzinger ile XVI. Benedict arasındaki üslup farkı açık biçimde ihtar ediyor. Anlayabilene…
Milli Gazete – 22 Ağustos 2005