“Mecmûamız hakiki Selef’in ve temsilcileri olan Mezheb imamlarımızın yolunda ve izinde olmayı ve onların yolundan sapan şaşkınları adım atım ta’kib edip teşhir etmeyi şi’ar edinecektir…”
Yukarıdaki satırlar, Guraba dergisinin manifesto niteliğindeki tanıtım yazısından. Kendisini “Tasavvufî Edebî Siyasî Mecmua” olarak ifade eden Guraba, gerçeği söylemek gerekirse, alışılmış Tasavvufî dergi anlayışının epey dışında bir görünüm arz ediyor. Sadece fizik görüntüsünden değil, daha ilk sayısında Müslümanlar’ın aktüel meselelerine “tenkitçi” bir üslupla neşter vuran yazıların kemiyetinden de anlıyoruz ki, her şeyiyle farklı bir dergi olmaya aday Guraba.
Sözü “ortaya” söylemektense, doğrudan “adresine” iletmeyi tercih eden, eleştiriyi hak edenlere karşı, “bunları ne kadar konuşursanız, o kadar meşhur edersiniz” miskinliğine prim vermeyen duruşuyla kısa zamanda hak ettiği yere geleceğine inanıyorum.
Kim ne derse desin, hangi bakış açısı revaçta olursa olsun, Hak ile batıl, hakikat ile hurafe, gerçek ile sahte arasındaki mücadele, tarihte olduğu gibi günümüzde de kesintisiz biçimde devam ediyor. Ancak günümüzü tarihten farklı kılan bir husus var ki, hayatî önemi haiz. Geçmişte hak yoldan/sırat-ı müstakim’den sapan ve Müslümanların birlik-bütünlüğüne kasteden faaliyetler içinde bulunan kimse, grup ve akımların aksine, günümüzde bu konumda bulunanların arkasında “dışarıdan” birileri var. Geçmişte yaşamış hiçbir İslam içi fırkanın siyasî ve stratejik anlamda “dışarıya” uzanan kökleri bulunduğunu, ya da dışarıdan yönlendirildiğini bilmiyoruz. Hatta Batınîlik, Karmatîlik gibi hayli tahripkâr olmuş İslam dışı oluşumlar için dahi böyle bir şey söylemek kolay değil…
Oysa günümüzde durum böyle mi? İngiltere hangi hizmetlerinden ötürü Hindistan’ın Seyyid Ahmed Han’ına “sör” ünvanı verdi dersiniz?! Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Salman Rüşdi’ye o ödülleri gerçekten “sıkı” bir yazar olduğu için mi verdiler?
Bugün de birileri aynı kapıya çıkan hizmetlerinden ötürü Abdülkerim Süruş gibilerine ödüller dağıtıyor. İçimizden “yeni sima” Bilderbergçilerin çıkması da, Vatikan tarafından Dinlerarası diyalog temalı “ilmî” çalışmalarına malî destek sağlanan “müslüman” araştırmacılara rastlanması da aynı gerçeğin tezahürleri…
Küresel emperyalizm, Müslümanların varlık ve kimlik bilincini kaba güç kullanarak aşındıramayacağının farkında. Dün Anadolu topraklarında uğradığı hezimetin bir benzerini bugün Irak’ta tadıyor. Bu “problem”i aşmanın yolunun “kaleyi içeriden fethetme” taktiğinde yattığını çok iyi bildiği için de, durmadan içimizde fitne ateşleri tutuşturuyor.
Bu ateşleri söndürmenin en etkin yollarından birisini, hiç şüphesiz kimliğine sahip çıkma bilinci oluşturuyor. Öyle görünüyor ki, Guraba bu yolda önemli bir işaret taşı oluşturacak.
Sanıyorum dil ve üslup meselesine biraz daha dikkat etmeleri gerekiyor. Nice hayırlı hizmetlere…
İletişim için tel: 0216 523 98 68
e-mail: [email protected]
Milli Gazete – 29 Mart 2008