Yemen’e ne kadar yakın, ne kadar uzağız?
Osmanlı’nın son dönemlerinde sahne olduğu isyan, işgal ve karışıklıklarla hafızamızda “gidenin gelmediği” bir coğrafya olarak yer etmiştir Yemen. Günümüzdeyse küresel zorbalar tarafından “terörizm” bahanesiyle hedef tahtasına oturtulan, ikinci Irak yapılmak istenen bir coğrafya.
Bu kadar mı?
Şüphesiz değil. İslamî ilimlerle ilgilenenlerin hafızasında bu coğrafyaya dair belli isimler vardır. Görüşleri etrafında hayli tartışmalar yaşanmış ve yaşanmakta olan Muhammed b. Ali eş-Şevkânî (1250/1834) mesela. Ondan önce Sübülü’s-Selâm adlı eserin müellifi Muhammed b. İsmail el-Emîr (1182/1768). Ve onlardan önce el-Avâsım ve’l-Kavâsım, Îsâru’l-Hakk ale’l-Halk… gibi eserlerin altında imzası bulunan Muhammed b. İbrahim el-Vezîr (840/1436)…
Fırkalar ve Mezhepler tarihi alanıyla ilgilenenler, Zeydiyye’nin Yemen’deki serüvenine de ilgisiz değildir. İmam Zeyd b. Ali Zeynelâbidîn ve oğlu İmam Yahya’nın kıyamlarının ve şehid edilişlerinin ardından gelişen olaylar zinciri Zeydiyye’nin Yemen coğrafyasında tavattunu ile sonuçlanmıştır.
Bir yandan kendi içinde muhtelif kollara ayrılan Zeydî fırkalar, diğer yandan Zeydî ortamda yetiştiği halde Ehl-i Sünnet kaynaklardan beslenen yukarıda mezkûr isimler ve onlarla benzer bir çizgi izleyen zevat ile Zeydiyye arasındaki fikrî/ilmî çatışmalar burada zengin bir literatürün ve hareketli bir ortamın oluşmasını intaç etmiştir.
Bu literatür konusunda ülkemizde maalesef yeterli bilgi ve kaynağa ulaşmak çok mümkün değil. Zeydiyye’ye ait kaynaklar bir yana, onlarla mücadele içinde bulunmuş ve ifrata karşı çıkarken tefrit noktasına savrulmuş eş-Şevkânîlerin eserlerine bile tam anlamıyla vakıf olmak imkânsız derecesinde zor. Bu durum, o coğrafyada olup bitenleri de, orada oluşmuş müktesebatı da doğru biçimde değerlendirme imkânından bizi mahrum ediyor.
“Ülkemizde yaygın olarak tanınan ve istifade edilen birkaç eseri ile sınırlı bir eş-Şevkânî portresi aslına ne kadar uygundur?” diye bir soru sorsak, gerçeğe dokunmak için ilk adımı atmış olacağız bu noktada. Pek çok çevre tarafından “mutlak müçtehid” vasfıyla anılan eş-Şevkânî’nin, memleketinde, başta İbn Hureyve es-Semâvî olmak üzere pek çok ileri gelen Zeydî alim tarafından kıyasıya eleştirilmiş, pek çok şazz görüşün altında imzası bulunan bir isim olduğunu Yemen coğrafyasındaki birikime dokunmadan fark etmek imkân dışıdır. Bilhassa İmam el-Leknevî tarafından büyük bir isabetle teşhis ve faş edilen bu görüşlerin, İrşâdu’l-Fuhûl, Neylu’l-Evtâr… gibi eserlerinden daha sonra kaleme aldığı Veblu’l-Ğamâm’da ortaya konulduğunu, bu esere muttali olmadan nasıl bilebiliriz ki?!
Bir taraftan Zeydiyye içindeki ifrat uçların, diğer taraftan onlara tepki veren ve Sünnî kaynaklardan beslenen tefrit çizginin arasında sıkışmış görüntüsü veren mutedil Zeydîliğin izini sürmek ise gerçekten hayli zor ve bir o kadar öğretici.
Bir yanıyla Selefî-Vehhabî çizgiyi, bir yanıyla Sünnî-Şii ayrışmasını ilgilendiren zengin Zeydî literatür, bizim için gerçekten farklı dünyalara pencereler açıyor. Tarihi doğru anlamadan bugünü sağlıklı değerlendirmek mümkün değil. Bize bu imkânı sunan Zeydî kaynaklarla buluşmamızı sağlayan bütün kardeşlerime –isimlerinin anılmasını istemediklerini bildiğim için burada zikretmiyorum– ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Rıhle’nin önümüzdeki birkaç sayısının dosya konusunu teşkil edecek olan “Bid’at”, “Selefîlik” gibi başlıkların altı, bu kaynaklar sayesinde daha bir renkli ve tatmin edici şekilde dolmuş olacak inşaallah.
Milli Gazete – 28 Haziran 2010