Geçen yazıda, Kilise’nin dogmatik yasası olan Lumen Gentium’dan ve şimdikinden bir önceki Papa’nın “diyalog”dan ne anlamamız gerektiğini beyan eden genelgesinden (Ad Gentes) bir bölüm zikretmiştim.
Mezkûr Papa, bir diğer genelgesinde (Evangelii Nuntiandi) de, Hristiyan olmayan dinlerin, Hristiyanlığın Tanrı ile kurduğu sağlam ve canlı irtibatı kuramadığını söylemektedir.
Şimdiki Papa II. John Paul’ün tutumu da elbette aynı istikamette olacaktır. 1979’da yayımladığı bir genelgede (Redemptor Hominis) şöyle demiştir: “… Biliyoruz ki inanç değiştirme, Tanrı’nın bir inayeti olan misyonla başlar ve insan kendini bu misyonla tekrar keşfeder.”
Yine şimdiki Papa, 1991 yılında yayımladığı Redemptoris Missio adlı genelgede daha net ve doğrudan ifadeler kullanarak Vatikan’ın dinlerarası diyalogdan ne anladığını şu şekilde ortaya koymuştur: “Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Karşılıklı bilgilendirme ve anlayışı zenginleştirme vasıtası ve metodu olarak diyalog misyona zıt değildir. Esasen misyonla ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir…”
Diyalog ve misyon söz konusu olduğunda gündeme gelen “inkültürasyon” teriminin de Vatikan tarafından önemle vurgulandığı görülmektedir. Papa II. John Paul bu terimi şöyle içaklamaktadır: “Kilise’nin Hristiyan olmayan kültürlere girmesi süreci oldukça uzun bir yoldur. Bu, sadece dışarıdan bir adaptasyon meselesi değildir. Çünkü inkültürasyon, hakiki kültürel değerlerin Hristiyanlıkla bütünleşmek suretiyle aslî bir değişime uğraması ve Hristiyanlığın çeşitli insan kültürlerine sokulması anlamına gelir.”
Bu ifadeler, diyalogla başlayan süreçte Hristiyanlığın yerel kültür ve inançlara nüfuz ettirilmesi, yani “derin Hristiyanlaştırma” anlamına geldiğini izaha gerek bırakmayacak tarzda anlatmaktadır.
Papa, 1986 yılında Hindistanlı Piskoposlara hitaben yaptığı konuşmada, diyalog ile inkültürasyon arasında Kilise’nin misyon projesi açısından sıkı bir ilişki bulunduğunu ifade etmiştir. Buradan hareketle diyaloğun, aslında inkültürasyon için yapıldığı sonucunu çıkarmamız kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim 1984 yılında yapılan Dinlerarası İlişkiler Üzerine 4. Asya Piskoposları Konferansı’nda dile getirilen şu direktif meseleyi daha net hale getirmektedir: “Biz diyaloğu inkültürasyon için zorunlu bir şart ve vasıta olarak algılıyoruz.”
Dinlerarası diyalogu yaldızlı ambalajlarla halka takdim ederken Papa’ya temenna çekmeyi de ihmal etmeyenlerin durumunu hangi kelimenin daha iyi ifade edeceğini sizlerin kararına bırakıyorum.
27 Ağustos 2002 – Milli Gazete