Müslümanların ahir zamanda –sadece– karşılaştığı fer’î/cüz’î meselelerin değil, aynı zamanda maruz kaldığı kimlik problemlerinin çözüm adresinin de İslamî İlimler olduğu, ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir hakikattir. Zira “Müslüman” olmanın en tabii ve vazgeçilmez gereği budur.
İslamî ilimlerin bize bekleneni vermesi de hiç şüphesiz, üzerine oturdukları “usul”lerin ihya edilmesiyle mümkün olacaktır. Usul zeminine otur-tul-mayan bir “İslamî İlimler tahsili/tedrisi”nin ete-kemiğe bürünüp hayatın içine girmesi, bizde beklenen zihnî dönüşümü sağlaması ve daha da önemlisi bize, bugünün dünyasına hakim olan modern algı ve değerlendirme mekanizmalarına müslmanca mukabele imkânı sağlaması mümkün olmayacaktır.
Tefsir, Hadis, Fıkıh… gibi ilim dallarında eğitim görmüş nice insanın, İslam’ı, çağın hakim modern paradigmaları ve kavramları ile takdim hastalığına düçar olması bu yüzdendir. Bir yandan Allah’a kulluğa çağıracaksınız, öbür yandan “En ideal insan hakları İslam’dadır” diyeceksiniz!.. Bu garabeti izah etmenin de, bu tür garabetlerden kurtulmanın da başka bir yolu yoktur.
Şu halde hakkı verilmiş bir İslamî İlimler tahsili/tedrisi, behemehal Usul İlimleri’nin tedris/tahsiliyle birlikte düşünülmek durumundadır.
Bunlardan ilki bizi, itikadımızı, din ve dünya algımızı hem dış dünyanın meydan okumalarına karşı korur, hem de içeride ortaya çıkabilecek arızaların çözüm adresini teşkil eder. Haricî/felsefî cereyanlar, dahilî/bid’at oluşumlar ve bunların yol açtığı arızalar bu zeminde çözüme kavuşur.
İkincisi ise Müslümanca bir hayatı inşa etmenin imkân ve zeminini sunar. Kur’an ve Sünnet’ten, Allah Teala’yı razı, Resul-i Ekrem (s.a.v)’i memnun edecek bir Müslümanlık çıkarmanın biricik zemini budur. Kur’an ve Sünnet’in bize hem “ne” dediğini, hem de “nasıl” dediğini bu ilmin imkânları üzerinden tesbit ederiz. Kur’an-Sünnet münasebeti, diğer aslî ve fer’î deliller… hep bu zemin üzerinde anlam ve ifade bulur.
16 Mart 2015 – Vahdet Gazetesi