Bundan tam 2 ay önce (31 Ağustos) bu köşede Tasavvuf konusunda bir yazı yazmıştım. Son kısmında Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları adlı çalışmasına kısaca değindiğim Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım, bir süre önce mail kutuma şöyle bir not gönderdi:
“Muhterem E. Sifil,
“31 Ağustos 2002 tarihli (Milli Gazete) “Netameli bir konu: Tasavvuf” yazınızı okudum ve çalışmamla ilgili genel mülahazalarınızı gِördüm. Teşekkür ederim. Mülahazalarınızı şöyle değerlendirebiliriz: Takdir edersiniz ki Tevessül konusu spesifik bir konu, biz ise çalışmamızda onun gibi çokça konuyu ele alıp dayandıkları hadisleri vermeye çalıştık. Aralarında fark olması gayet normaldir. Sonra biz çalışmamızda bu şekliyle bu çalışmanın bir başlangıç olduğunu, bizden sonra yapılan Zekeriya Beyin (Doç. Dr. Zekeriya Güler) çalışması gibi çalışmalarla daha açık ve net sonuçlara ulaşmanın mümkün olabileceğini belirttik. Yazınızda garib rivayetlerle ilgili değerlendirmelerimizi yadırgadığınız izlenimi edinilmektedir. Garib hadisleri mutlak manada sahih hadis olarak kabul edebilir miyiz? Veya garib hadisleri zayıf veya mevzu hadis olabileceğini düşünmek doğru mu? Bu sorulara vereceğiniz cevaba göre değerlendirmeniz değişecektir. Garib rivayetleri hemen makbul rivayet olarak kabul etmek mümkün olmadığına göre biraz üzerinde durmak, araştırmak en doğru yol olacaktır. “İhtiyatla karşılanması” derken bunları kasdetmiştik.Çünkü mutlak olarak bir şey demek zordur, bunun zorluğu bizi böyle bir anlamlandırmaya sevketmiştir. Katkılarınız için teşekkür ederim. Başka mülahazalarınız varsa memnuniyetle öğrenmek isterim. Çünkü ilim müzakere ve tenkidle gelişir. Görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olunuz.”
Muhterem Yıldırım’ın bu yaklaşımı doğrusu takdire değer. İlmî eleştiriyi daha baştan “sataşma” ve “karalama” olarak algıladığı için tahammülsüzlük gösteren pek çok “ilim adamı” ile muhatap olduğum için Yıldırım’ı bir kere daha bu açık yürekliliği için kutluyorum.
Bu yaklaşımından cesaret alarak sayın Yıldırım’a, eğer kendisi için bir sakınca teşkil etmeyecekse konuyu bu köşeye taşıyarak faydasının umumî olmasını sağlamayı arzu ettiğimi belirttim. Aldığım cevap şöyle:
“Muhterem Ebubekir Sifil,
“Cevabi yazınızı aldım. Çok memnun oldum, teşekkür ederim. Amacım Hakikatin ortaya çıkması olduğu için benim için farketmez. Yanlışımız varsa her zaman düzeltmeye hazırız. Yardımcı olan dostlara da minnettar oluruz. Gazetenizdeki köşenizde de konuyu ele alabilirsiniz, özel dolarak ta yazışabiliriz. Size göre umuma faydası olacaksa gazetenizdeki köşe daha uygun olabilir. Spesifik konular olabilir, okuyucular bunları anlayabilir mi, takdir sizin. Yalnız gazeteyi devamlı takip edemediğim için yazdığınız zamanlar bana bildirirseniz memnun olacağım. Görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.”
Bu köşenin okuyucularının, bu konuları anlayamamak şöyle dursun, özellikle böylesi konuların aktif katılımcısı olduklarını belirterek, önümüzdeki yazıdan itibaren çalışmasıyla ilgili geniş değerlendirmelerde bulunacağımı sayın Yıldırım’a da ayrıca ilettim.
Milli Gazete – 5 Kasım 2002