“Üçaylar” diye anılan zaman dilimini idrak etmiş bulunuyoruz. İçinde birçok mübarek geceyi barındıran bu zaman dilimi Ramazan’la, Ramazan da Kadir gecesiyle feyzin, bereketin, kutsiyetin, mağfiret ve ihsanın zirvesine ulaşır.
İslam alemine ve insanlığa hayır getirmesini dilediğimiz bu zaman dilimini doğru algılamak, her meselede olduğu gibi bu konuda da ifrat ve terfide iltifat etmemek esastır.
Üçaylar içinde bulunan mübarek geceler, milletimize mahsus bir irfanla “kandil” olmuştur. Elbette bu gecelerin hususiyetine delalet eden Nebevî ihbar ve işaretler esastır; “kandil” anlayışı ise bu kutlu ihbar ve işaretler etrafında oluşmuş “müslüman kültürü”nün somut ifadesi olarak tezahür etmiştir. Evet biz bu gecelere, dünyamızı aydınlatan birer “kandil” olarak bakarız; bunun gayri sahih bir tutum olduğu iddialarına da sadece tebessüm edip geçeriz!
Üçaylar’ın ve Üçaylar içinde bulunan kandil gecelerinin hususiyetleri, bu gecelere mahsus ibadetler vb. konusunda pek çok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin sıhhat-zaaf durumu konusuna daha önce detaylı olarak değindiğim için burada bunların tekrarına girmeyeceğim. [1]http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=makale&no=10, ; http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=773. Ancak şu kadarını söyleyelim: Gerek Üçaylar, gerekse kandil geceleri konusunda halk arasında yanlış anlayış ve uygulamalara rastlanabilmektedir. Üçaylar’ın tümünü oruçlu geçirmek, kandil gecelerinin her birine mahsus, belli miktar ve şekillerde ibadetler bulunduğu düşüncesiyle o geceleri o ibadetlerle ihyaya çalışmak Sünnet’e ve Selef’in uygulamasına uygun değildir. Doğru olan, Üçaylar içinde sadece Ramazan’da tam olarak oruç tutmak, Receb ve Şaban aylarında ise en azından birkaç gün oruca ara vermektir. Kandil gecelerinde ise yapabildiğimiz kadar Kur’an okumak, tevbe-istiğfar etmek, varsa kaza namazı, yoksa nafile namaz kılmak, aile fertlerine ve muhtaç insanlara ikramda bulunmak, bu geceleri bid’ata düşmeden ihya etmek adına yapılabilecek işlerdendir.
et-Taberânî ve el-Hâkim’in naklettiği sahih bir hadiste Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz iman, sizden birisinin göğüs boşluğunda, elbisenin eskidiği/yıprandığı gibi eskir/yıpranır. Binaenaleyh Allah Teala’dan, imanınızı tecdid etmesini dileyin.”[2]el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, I, 52. el-Heysemî, et-Taberânî’nin isnadının hasen olduğunu söylemiştir. ez-Zehebî de bu rivayetin ravilerinin güvenilir kimseler olduğunu … Continue reading
Acaba “imamın eskimesi/yıpranması” nedir?
Hepimiz kendi hayatımızda müşahede etmişizdir. Özellikle sürekli tekrarladığımız işleri yaparken başımıza gelen bir haldir bu. Bir işi yapmadan önce muhakeme yapar, istişare eder ve karar verme aşamasına gelene kadar belli bir süreçten geçeriz. Bu süreç içinde o iş konusundaki niyetimiz de kararlılığımız da tam ve tazedir. Ancak aynı işi birkaç kere tekrarladığımızda yavaş yavaş –tabir yerindeyse– mekanikleşmeye başlarız. O iş artık her seferinde karar verip niyet etme gereği duymadan “otomatik olarak” tekrarladığımız bir “rutin” haline gelir.
İşte “ibadet”in “adet”e dönüştüğü aşama da tam burasıdır. Kalbimizi ve niyetimizi diri tutmadan yaptığımız işler bir süre sonra “adet yerini bulsun”a dönüşür ve biz, aslında doğru biçimde yaptığımız doğru bir iş konusunda bile yanlışa düşmeye başlarız. Beş vakit namaz konusunda bile çoğu kere yaşadığımız hal bu değil midir?
Kalbimizi ve niyetimizi kontrol edip diri tutmak, Efendimiz (s.a.v)’in buyurduğu “tecdid-i iman” ile mümkündür ancak. Ve Üçaylar ve kandil geceleri işte bu “tecdid-i iman” için bulunmaz bir fırsattır. Ramazan’da hangimiz ruhumuzun cilalandığını, kalbimize bir inşirah ve aydınlık düştüğünü fark etmeyiz ki! İşte Üçaylar ve kandiller bu “hal”i daha geniş bir zaman dilimine yaymanın imkânını sunar bize.
Ümmet’e ve insanlığa hayırlar getirmesi temennisini tekrar ederek Üçaylarınız mübarek olsun diyorum.
Milli Gazete – 27 Haziran 2009
Kaynakça/Dipnot
↑1 | http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=makale&no=10, ; http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=773. |
---|---|
↑2 | el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, I, 52. el-Heysemî, et-Taberânî’nin isnadının hasen olduğunu söylemiştir. ez-Zehebî de bu rivayetin ravilerinin güvenilir kimseler olduğunu söyleyen el-Hâkim’in bu hükmüne iştirak etmiştir. Bkz. Telhîsu’l-Müstedrek (el-Müstedrek ile birlikte), I, 4. |