İmam el-Gazzâlî’nin bir önceki yazıda naklettiğim ifadeleri tekfir konusunda benimsenmesi gereken tutumu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre,
- Allah’a iman, Peygamberlere iman ve ahirete iman imanın aslıdır. Bunların dışında kalan hususlarsa bunlara bağlı olmak anlamında fer’îdir. Bu itikadî hususlara taalluk eden ve tevatürle sabit olan bir meseleyi inkâr küfürdür.
- Yapısı tevile müsait olmayan, tevatüren nakledilen ve hilafına delil ikame edilmesi düşünülemeyen her hususa muhalefet küfürdür.
- Fer’î meselelerde dahi olsa Efendimiz ‘(s.a.v)’i yalanlama anlamına gelen her tutum küfürdür.
- Delile dayalı tevil söz konusu ise ve delil kat’î ise gereği benimsenir; zann-ı galip bildirecek derecede zannî ise ve tevilin dine bir zararı yoksa tevili yapan kimse tekfir edilmez, tebdi edilir (bid’atçi olduğu söylenir).
- Mütevatir bir nassa, tevil yapmak suretiyle muhalefet edildiğinde bakılır; tevilin dilde uzaktan ya da yakından bir aslı yoksa bu tutum da küfürdür.
Bütün bu hususlarda bir kimsenin tekfir edilebilmesi için birtakım şartların bulunması ve birtakım engellerin mevcut olmaması gerekir. Bunları şöyle maddeleştirebiliriz:
- Aklı başında bulunmak. Ne söylediğinin farkında olmak ve cunun (delilik) gibi bir durumda olmamak.
- Özgür iradesiyle hareket ediyor olmak; baskı altında bulunmamak.
- Üzerinde konuştuğu meselenin cahili olmamak; bilgi ve birikim sahibi bulunmak.
Bu şartları taşıyan bir kimse, İmam el-Gazzâlî’nin yukarıda naklettiğim maddelerde zikrettiği tutumlardan birini sergilerse, yaptığı işin küfür olduğu söylenir.
Bu ön bilgileri verdikten sonra meselenin aslına gelecek olursak;
Bir görüş, söz veya tavır küfür olduğu halde onu benimseyip söyleyen muayyen bir kimsenin kâfir olduğu söylenebilir mi, söylenemez mi? Doğru olan, bu yazının yazılmansa sebep olan okuyucumun söylediği gibi, “Küfr” işleyen (yani küfr sözü söyleyen veya küfr itiqadında olan) kimseye “kafir” denmiyecek de kime kafir denecek?” tavrını benimsemek mi, yoksa “bir sözün, görüşün veya tutumun küfür olduğunu söylemek başka, onu benimseyip söyleyen muayyen bir kemsinin kâfir olması başka şeydir” demek mi?
İsterseniz önce geçen yazılarda ismi geçen Zâhid el-Kevserî merhumdan bir alıntı ile başlayalım: O, el-Beyhakî’nin el-Esmâ ve’s-Sıfât’ına yazdığı ta’liklerden birinde, “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir” mealindeki 5/el-Mâide, 44. ayeti üzerinde dururken şunları söyler:
“İbn Abbâs’ın dediği gibi: “Onlar kâfirdir (ancak), Allah’ı ve ahiret gününü inkâr eden kâfirler gibi değildirler. Ğarîbeyn sahibi el-Herevî şöyle demiştir: “el-Ezherî’ye, Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünü benimseyen kimseye “kâfir” denip denemeyeceği sorulduğunda, “Onun söylediği söz küfürdür” dedi. Soru üç kere tekrarlandı. Ancak o, ilk söylediğini söylemeye devam etti. En sonunda şöyle dedi: “Bazan Müslüman da küfür sözü söyler.”
el-Kevserî merhum, bu ifadeleri İbnu’l-Esîr’in en-Nihâye’sinden nakletmiştir.[1]İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, IV, 186.
Onun bu notu düştüğü yerde el-Beyhakî de tam bu meseleyi işlemektedir. İmam eş-Şafi’î’nin, ihtilaflarını düşmanlık derecesine taşımadıkları sürece ehl-i bid’atin şahitliğinin kabul edileceği görüşünü nakleden el-Beyhakî şöyle devam eder: “Ulemamız, ehl-i ehvanın (ehl-i bid’atin) tekirinde ihtilaf etmiştir. Onlardan bir kısmı, ehl-i bid’atin görüşlerine göre meseleyi tafsil ederek onları tekfir etmiştir. Bu görüşü benimseyenler, eş-Şâfi’î’nin, bid’atçinin şahitliğinin kabul edileceği ve arkasında namaz kılınabileceği görüşünü, bid’ati küfre varmayan bid’atçilere tahsis etmişlerdir.
“Onları tekfir etmeyen ulemamıza göre ise, eş-Şâfi’î, Kur’an’ın mahluk olduğunu iddia etmenin küfür olduğunu söylerken, kişiyi dinden çıkarmayan kürü (küfrün dûne küfr) kasdetmiştir.
“Ebû Süleymân el-Hattâbî (rh.a), tevil yapan ve tevilinde hata eden ehl-i bid’ati tekfir etmez, şahitliklerini kabul ederdi. Yeter ki Haricî ve Rafızîler, işi Sahabe’yi tekfire vardırmasınlar ve Kaderiyye, işi, kendilerine muhalif olan Müslümanları tekfir etmeye, kazalarının caiz olmadığını, kendilerine karşı silah çekip kanlarını akıtmanın mübah olduğunu söylemeye kadar vardırmasın…”[2]el-Beyhakî, el-Esma ve’s-Sıfat, 257-8.
Devam edecek.
Milli Gazete – 20 Ekim 2008