Perşembe gecesi Diyanet TV’de, bir AB dayatması olduğu söylenen Süt Bankası meselesini konuştuk. Ne kadar iyi niyetle gündeme getirilmiş olursa olsun ve ne denli sıkı denetim altına alınırsa alınsın, “Süt Bankası” uygulamasının toplumsal bilinç oluşmadıkça mutlaka mahzurlu sonuçlara yol açabileceğini konuştuk, konuşuyoruz. Buna toplumumuzda çok da ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Nesil emniyetini ihlal edeceği endişesini taşıyoruz. Birbiriyle evlenmesi haram olan insanlar asında evlilikler oluşmasına sebebiyet verebileceğini düşünüyoruz.
Bütün bunlar doğru. Ama meselenin bir de şöyle bir yönü var: Ülkemizde her yıl binlerce prematüre (erken doğum) bebek dünyaya geliyor ve bunların büyük çoğunluğu yeteri kadar anne sütü alamadığı için ölüyor.
Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Hüseyin Kayapınar hocanın belirttiğine göre bu mesele gündeme geldiğinde Kurul olarak Sağlık Bakanlığı’ndan bir uzmanın bilgisine başvurmuşlar. Gelen uzman yukarıda özetlediğim bilgileri verdikten sonra bir başka noktaya dikkat çekmiş: Hastanelerde erken doğumla dünyaya gelen bebeklerin annelerinin sütü olmadığı için başka annelerin sütüyle beslenmek zorunda. Ya bebekleri ölüme terk edeceksiniz veya o aşamada anne sütü bulacaksınız. Çünkü yapay mamaların hiçbiri anne sütünün yerini tutmuyor. O anda o ortamda doğum yapmış olan annelerden herhangi bir kayıt tutulmadan alelacele alınıveren sütler bebeklere veriliyormuş.
Bu şu demektir: Sütanneliği uygulaması zaten fiili olarak devrede bulunuyor ve fakat herhangi bir kayıt tutulamadığı için süt akrabaların –farkında olmadan evlenmesi– her an karşılaşabileceğimiz bir durum. Kim bilir belki de şu anda süt akraba olduklarını bilmeyen binlerce çift evlilik bağıyla hayatını birleştirmiş bulunuyor! Süt Bankası uygulamasına karşı çıkmak bu fecaate çözüm getirmiyor.
Dolayısıyla mesele son derece ciddi. Evet, “Süt Bankası” uygulaması İslam’dan onay alamaz. Kim ne derse desin, bu uygulama mutlaka mahzurlu neticelere yol açacaktır. el-Karadâvî’nin veya bir başkasının Zahirî mezhebine, İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım’a tabi olarak verdiği şazz fetvaya itibar edilmez.
Ama fiilen uygulamada bulunan bu büyük mahzuru da ortadan kaldırmak zorundayız. Bu meselede karar mercileri, toplumda bir bilinç oluşturmak için her türlü mekanizmayı harekete geçirmek zorundadır.
Benim önerim, bu meselenin ciddi projelerle aileler bazında ele alınması. “Süt Bankası” değil, ama “Sütannelik” müessesesini pratik hayatın içine nasıl katabiliriz, bunun ciddi biçimde tartışılması gerekir.
Ülkemizin kronik meselelerinden biri olan “dinî nikâh-resmî nikâh” garabetini de bu bağlamda çözüme kavuşturma imkânı bulabiliriz. Daha evvel de gündeme geldiği gibi nikâh kıyma görevi/yetkisi müftülüklere verilirse, sütanneliği konusunda müftülüklerin inisiyatifiyle bir çalışma yürütülebilir. Hastanelerde ve doğumevlerinde süt akrabalığı doğuracak emmeleri takip edip titiz bir şekilde kayıt altına alacak özel bir birim oluşturulabilir ve bu birim müftülüklerle koordineli çalışır.
Anlaşılan o ki, bu mesele anlık tepkilerle geçiştirilemeyecek boyutlara sahip ve hepimize sorumluluk yüklüyor… Herkes bu problemin sağlıklı bir çözüme kavuşması için üzerine düşeni yapmak zorunda…
Milli Gazete – 19 Mart 2013