Soru
“Bismihi Taala es-Salamu aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh.
Muhterem Hocam! Sizleri Azerbaycan’dan selamlıyoruz. Rica ediyoruz ki, aşağıda yer alan sorularımızı cevaplayasınız. Bu soruların cevaplarını ‘Vahdet’ ile ilgili kitabımızda yayınlamak istiyoruz. Konu ile ilgili olarak diyeceğiniz sözler, vereceğiniz fetvalar veya vermek istediğiniz İslam alimlerinin fetvası, Sünni-Şii kardeşlerinin birleşmesine sebep olabilir. Bizler araştırmacı gençler olarak sizlere teşekkür ederiz.
SORULAR
- Sünni biri namazda Şii imamına uya (iktida ede) bilir mi, bu caiz mi? Buna cevaz veren (caizdir söyleyen) alimlerin isimlerini söyleyebilir misiniz?
- Şiilerin cemaat namazında onlarla birlikte namaz kılmak caiz mi?
- Şiilerin tekfir edilmesi caiz mi?
- Şiilere rafızi demek caiz mi?
- “Alim düz ictihad yaparsa iki sevap, yanlış ictihad yaparsa bir sevabı vardır.” Bu hadis sahih mi? Sahihse, o zaman bu hadisin mezhebler arası vahdetin sağlanmasındaki rolü nelerdir?
- Vahdet etmek istemeyen bir müslümanın (vahdet etmeyerek başka mezheb taraftarlarına karşı düşmanca tavır koymağın) hükmü nedir?
- Sizce bazen Sünnilerle Şiilerin bir arada cem olmasına mania nelerdir?
- Sünni ile Şii aile kurabilir mi? (Yani biri-birilerine kız verip, oğlan alabilirler mi?)
- Vahdetin yaranmasında alimlerin vazifesi nelerdir?
- Mezhebden İslam’a açılmak için ne yapmak gerekir?
- Mezheb taassubu caiz mi?
- Vahdetçi gençlere tavsiyeniz nelerdir?
Teşekkür ederiz. Ves-Salamu aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh”
Cevap
Diline herhangi bir müdahalede bulunmaya gönlümün elvermediği bu soru, Azerbaycan’da yaşayan bir yazara ait ve yeni değil. Bir süredir sırasını bekliyordu ve o işte o gün bugün.
Kendisinin Sünni mi yoksa Şii mi olduğunu bilmiyorum. Ancak maksadının Sünni-Şii ihtilafını sorgulamak/anlamak ve vahdeti sağlamak olduğu açıkça anlaşılıyor.
Cevaba geçmeden önce birkaç hususun altını çizmek istiyorum: Yusuf el-Karadâvî’nin açıklamalarıyla bir kere daha gündeme oturan Sünni-Şii ayrışmasının derin tarihî kökleri ve daha da önemlisi itikadî boyutları vardır. Bu itibarla, son tartışmanın taraflarının karşılıklı açıklamalarında yer alan –aktüel meselelerle ilgili– ithamlar işin sadece bir yönüdür. İran’ın ve genel olarak Şiilerin ABD’nin Irak işgalini onaylayan tavrı, Hizbullah’ın Lübnan’daki bir kısım uygulamaları, İran’daki Sünnilerin yaşadığı sıkıntılar vb. konusunda anlaşma sağlansa bile bu ihtilaf devam eder. el-Karadâvî’nin başlattığı bu tartışma, yüzyıllar ötesinden sarkan bir ayrışmanın son versiyonudur; ancak en on versiyonu olacağını söylemek hayli zor…
Sıkıntı belirttiğim iki noktada toplanıyor. Tarihte yaşanmış olayların üstüne –bir şekilde– sünger çekilse bile, itikadî boyutlarda tıkanma yaşanmıştır, yaşanmaktadır, yaşanacaktır. Zira itikadî kabullerde istinat edilen kaynaklarda ve bu kaynakların okunma/yorumlanma tarzında esaslı farklılıklar mevcut. Sünnilerin esas aldığı kaynakları Şiiler kabul etmiyor; Şiilerin kaynakları da Sünniler nezdinde itimada şayan değil. Tarih boyunca Sünni-Şii ihtilafını ortadan kaldırmaya yönelik her girişim bu sebeple sonuçsuz kalmıştır.
Devam edecek.
Milli Gazete – 28 Eylül 2008