- Mehmet Emin Akın hocanın el-Kevserî’ye yönelik bir diğer ithamı da, onun, kabir ziyareti ve tevessülle ilgili bid’atler konusunda sessiz kalmayı tercih ettiği şeklindedir. Şöyle diyor hoca: “Allah Azze ve Celle kitabında birçok kez “sakın kâfir olanlar gibi olmayın” diye mü’minleri uyarmıştır. (…) küfre götüren ve insanı küfr ve şirk ehline (dinlerin alametini taşımakta) benzeten her şey de haram kılınmıştır. Güneş doğarken, güneş göğün tam ortasındayken ve güneş batarken namaz kılmayı Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) nehyetmesinin sebebi, müşriklere ve kâfirlere benzeme şüphesini defetmek içindir. Müslümanların bazıları belki güneşin doğuşu ve batışı esnasında namaz kılmakta ısrar etmiyorlar; fakat neden hâlâ kabir ehlinden ve evliya ile salih zatların kabirlerini ziyarette tevessülle Allah’a yaklaşma zannında ısrar ediyorlar? Elbette ki Sünnet’e uygun kabir ziyareti kınanamaz. Ancak kabirlere tevessülün ve adak adamanın imanla ne ilgisi var ki âlimlerimiz, cahillerimizin cehaletlerinden ötürü işledikleri bid’atlerin tenkidine tahammül edemiyorlar.”[1]Mevzu Hadisler, 32.
Tevessül meselesinin ayrıntılarına girerek bu yazıyı amacından saptırmak niyetinde değilim. Şu kadarını söyleyeyim: el-Kevserî –Mahku’t-Tekavvül isimli makalesinde[2]Makâlât’ta mevcuttur (466 vd.), ayrıca müstakil olarak da basılmıştır.– kabir ziyareti ve tevessül konusunda meşru sınırı aşarak hataya düşenler olabileceğini, yapılması gerekenin onları yumuşaklıkla doğruya irşad etmek olduğunu söyler. Avamın kabir ziyaretinde ve tevessülde hata yapması, yanlış bir anlayış içinde olması ve uyarılması ayrı şeydir, –diri olsun, ölü olsun– salih zatlarla tevessülde bulunmayı şirk olarak damgalamak ayrı. Unutulmasın ki, eş-Şevkânî de Efendimiz (s.a.v)’le –huzurunda, gıyabında, hayatında ve terk-i dünya ettikten sonra– tevessülde bulunmanın cevazına kail olanlardandır! Hatta eş-Şevkânî, “Eğer hadis[3]et-Tirmizî, en-Nesâî, İbn Mâce ve daha başkaları tarafından rivayet edilen hadis kastedilmektedir. Hadiste, gözleri görmeyen bir sahabînin Efendimiz (s.a.v)’e gelerek gözlerinin … Continue reading sahih ise sadece Hz. Peygamber (s.a.v) ile tevessülün caiz olduğuna delalet eder” diyen İzzuddîn b. Abdisselâm’ın bu görüşünü reddederek, “Bana göre tevessülü Şeyh İzzuddîn b. Abdisselâm’ın iddia ettiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v)’e tahsis etmenin bir dayanağı yoktur…” der ve salih zatlarla da gerek hayatlarında, gerekse öldükten sonra tevessülde bulunmanın caiz olduğunu söyler.[4]Bkz. el-Mübârekfûrî, Tuhfetu’l-Ahvezî, X, 26; el-Albânî, et-Tevessül, 42.
Şu halde Akın hocanın, kabirlere (“kabirlerde yatanlarla” demek istiyor herhalde) tevessülün iman ile ilgisi bulunmadığı tarzındaki hükmü, eş-Şevkânî’yi de şümulüne almaktadır! Ne diyelim, eş-Şevkânî’nin bahtına düşen de buymuş!..
Hoca bu meselede en azından el-Albânî kadar insaflı olmalıydı diye düşünüyorum. O, Allah Teala’nın yüce isim veya sıfatlarından birisiyle, kişinin kendi salih ameliyle ve salih bir kişinin duasıyla tevessülde bulunmanın meşru ve caiz olduğunu belirttikten sonra şöyle der: “Bunlar dışındaki tevessül çeşitlerine gelince, (meşru olup olmadıkları konusunda) görüş ayrılığı vardır. (…) Bununla birlikte, bazı imamlar bu tevessül çeşitlerinden bazılarının caiz olduğunu söylemiştir. İmam Ahmed, sadece Hz. Peygamber (s.a.v) ile tevessülü caiz görmüştür. İmam eş-Şevkânî gibi daha başkaları da, Hz. Peygamber (s.a.v), diğer peygamberler ve salihlerle tevessülde bulunmayı tecviz etmişlerdir…”[5]A.g.e., a.y.
Devam edecek.
Milli Gazete – 12 Mayıs 2007
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Mevzu Hadisler, 32. |
---|---|
↑2 | Makâlât’ta mevcuttur (466 vd.), ayrıca müstakil olarak da basılmıştır. |
↑3 | et-Tirmizî, en-Nesâî, İbn Mâce ve daha başkaları tarafından rivayet edilen hadis kastedilmektedir. Hadiste, gözleri görmeyen bir sahabînin Efendimiz (s.a.v)’e gelerek gözlerinin açılmasını istediğini söylediği, Efendimiz (s.a.v.)’in de ona, “Ya Rabbi! Senden istiyor ve sana, rahmet peygamberi olan nebin Hz. Muhammed (s.a.v) ile yöneliyorum. Ya Muhammed (s.a.v)! Rabbime seninle yöneldim…” diye dua etmesini öğrettiği nakledilmektedir. |
↑4 | Bkz. el-Mübârekfûrî, Tuhfetu’l-Ahvezî, X, 26; el-Albânî, et-Tevessül, 42. |
↑5 | A.g.e., a.y. |