- “eş-Şevkânî hakkındaki tenkitleri ilim ehlinin edebiyle bağdaşmayan çirkin sözler ve yersiz hakaretler içermektedir.”[1]A.g.e., a.y.
Bu tesbitin doğruyu ne ölçüde yansıttığını görmek için aşağıdaki maddeden itibaren gelecek olan bahislere iyice dikkat etmek gerekiyor. eş-Şevkânî nerede ne söylemiş ve karşılığında el-Kevserî ne demiş! Şu kadarını söyleyeyim, el-Kevserî kalemini nasıl kullanacağını, kime ne söyleyeceğini ve bu arada neyin “edep”, neyin “edepsizlik” olduğunu gayet iyi bilen bir alimdir. Bu noktada sözü daha fazla uzatmayı gereksiz görüyor ve kimin kim hakkında edep ölçülerini aştığı konusundaki kararı, ileride gelecek bahisleri dikkatine arz ettiğim okuyucuya bırakıyorum.
- “eş-Şevkânî’nin Ümmet-i Muhammed’in, taklid ettikleri imamları Allah’tan gayri Rabler edindiğini söylediğini ileri sürmüştür.”
İşte burası eş-Şevkânî’nin sürçtüğü önemli noktalardan birisi, belki de en önemlisidir. Akın hocaya göre el-Kevserî’nin bu tenkidinin dayanağı, eş-Şevkânî’nin, “Cemaat veya cumhur da olsa –onların– Kitap ve Sünnet’e muhalif olan görüşleriyle amel edilmeyeceğini” söylemiş olmasıdır. Yine ona göre eş-Şevkânî sadece, ilimde rüsuh sahibi olmadıkları halde, mezheplerinin zayıf görüşlerini savunmakta aşırı taassup gösterenleri eleştirmektedir.[2]A.g.e., 30.
Oysa, eş-Şevkânî’nin burada eleştirdiği, doğrudan doğruya “mukallid”lerdir. Meseleyi saptırmanın faydası yoktur; el-Kevserî’nin kasdettiği, eş-Şevkânî’nin, Yahudi ve Hristiyanlar’ın, din adamlarını rabb edindiklerini anlatan 9/et-Tevbe, 31 ayetinin tefsiri esnasında[3]eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, II, 514. –bir kısmı Akın hoca tarafından da tercüme edilmiş olan[4]A.g.e., 47.– şu sözleridir:
“Bu ayette, kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için, Allah’ın dininde taklidden ve geçmişlerin söylediklerini, Kitab-ı Aziz ve Sünnet-i Mutahhara’da yer alan hususlara tercihten sakındırma vardır. Zira bir mezhebi iltizam eden kimsenin, nassların getirdiği, Allah’ın hüccet ve bürhanlarının ortaya koyduğu, Kitap ve Peygamberlerinin söylediği hususlara muhalefet ettiği halde sözüne uyduğu ve yolunu izlediği ulema-i ümmetten birisine bu taati, Yahudi ve Hristiyanlar’ın, ahbar ve ruhbanlarını Allah’tan başka rabbler edinmesi gibidir. Çünkü şurası kesindir ki, Yahudi ve Hristiyanlar, din adamlarına “ibadet” değil, “itaat” ediyor, onların haram kıldıklarını haram, onların helal kıldıklarını helal kılıyorlar. Bu ümmetin mukallidlerinin yaptığı da işte budur. Mukallidlerin durumunun, din adamlarını rabb edinen Yahudi ve Hristiyanlar’a benzemesi, yumurtanın yumurtaya, hurmanın hurmaya ve suyun suya benzemesinden daha ileridir…”
Burada bu ümmetin, içtihad seviyesine ulaşanlar dışında kalan kahir ekseriyetini açıkça şirkle itham eden bu ifadeleri masum göstererek, “eş-Şevkânî bu sözünde ictihada ittiba edeni değil, Kur’an ve Sünnet’te olana muhalif davrananı kasdetmektedir. eş-Şevkânî’nin bu söylediğini yalanlayan bir nass bulunmamaktadır”[5]A.g.e., a.y. diyen Akın hocanın, hiçbir müçtehidin bütün içtihadlarında doğruya isabet ettiğinin söylenemeyeceğini, hangi müçtehidin hangi içtihadında hata ettiğini belirlemek için “mezhepler üstü” bir mevkide bulunmak gerektiğini, özellikle günümüzde bırakalım taklid ehlini, böyle bir yükün altından ilim sahiplerinin dahi kalkamayacağını, aksini söylemek için aklı peynir ekmekle yemiş olmak gerektiğini Akın hocanın pekala bildiğini biliyoruz. Öyleyse bu zorlama niye?
Devam edecek.
Milli Gazete – 6 Mayıs 2007