Her kemalin bir zevali olduğu gerçeğinden ve yeryüzünde yaptıklarıyla ilahi gazabı harekete geçirerek kendi sonlarını hazırlayan geçmiş kavimlerin maceralarından hareketle, aralarındaki ilişki hepimizin malumu olan 11 Eylül olayının ve Irak savaşının “Amerikan yüzyılı” bakımından sonun başlangıcı olduğunu söylemek için elimizde pek çok neden var.
Her şeyden önce, Kapitalizmin, başta ahlakî ve ekonomik saha olmak üzere pek çok alanda tıkandığı gerçeği artık herkesin malumu. Bu saldırganlık, gelecekte kendilerini neyin beklediğini görmenin doğurduğu panikten kaynaklanıyor…
Bundan daha önemlisi, Batı emperyalizminin, öz karakterinden getirdiği zulüm ve sömürü uygulamalarının zirvesine ulaşmış olması. Bu tesbiti, yakın geçmişte ve günümüzde işlediği insanlık suçlarında Amerika’ya fiilî destek verenlerle sınırlandırmayıp bütün “Batı” dünyasını içine alacak şekilde genelleştirmem, diğer Batılı ülkelerin Amerika ve ortaklarının uygulamalarına görünüşte itiraz etmelerinin “ilkesel” tercihlerden değil, fiilî durumu kendi menfaatlerine aykırı bulmalarına dayanmasındandır.
İslam ülkelerinin son ikiyüz yıldır maruz kaldığı fiilî tasallut ve tecavüzlerle kendi maddî güç ve gayretleriyle baş etme imkânından mahrum bulunması, bir zulüm makinası gibi işleyen Batı’nın iştahını durmadan kabartıyor. Osmanlı unsurunun ortadan kaldırılmasıyla İslam ülkelerinde yönetime ge-tiri-len mütegallibe, Batı ile al gülüm-ver gülüm anlayışı içinde yürüttükleri ilişkinin ilanihaye devam etmeyeceğini anlamaya başlamışlardır.
Ortadoğu’daki tekelci yönetimler, kendi halklarını dikkate almayı, Irak halkının yaşamakta olduğu bu “musibet”ten önce akıllarına bile getirmemişlerdi. Şimdi biraz olsun kendi durumlarını gözden geçirmeye başlama ihtiyacı hissediyorlarsa, bu “musibet” vesilesiyledir. Acaba Saddam Hüseyin, bütün bu yaşadıklarından sonra ikinci bir “Halepçe”yi göze alabilir mi?
Suriye’nin yeni diktatörü Beşşar Esad, babasının Hama’da işlediği cürmün aynısını bugün icra etmeyi, yahut Mısır’da İhvan’a yönelik olarak yürütüldüğünü unutmadığımız “cadı avı”nı Mübarek yönetimi bugün tekrarlamayı aklından bile geçirecek durumda değil.
Örnekleri çoğaltabiliriz; ama bir zamanlar iktidarlarını “demir yumruk” anlayışıyla ayakta tutmaya çalışanların aynı rahatlığı bundan sonra göremeyeceklerini anlamak için bunların yeterli olduğu açık…
Artık hepsi yakından biliyor ki, Saddam’ın yaşamakta olduğu durumun birgün kendi başlarına gelmemesi için hiçbir sebep yok. Bugün Saddam hayatta kalmayı neye borçluysa, birgün onlar da aynı unsura sığınmak zorunda kalabilir, kalacaktır. Bu yönetimler ya şimdiden şapkayı önlerine koyup kendi halklarına karşı adaletli ve merhametli olmayı, ülkelerinin zenginliklerini bir avuç azınlıkla birlikte “mirasyedi” mantığıyla savurmayı terk etmeyi öğrenecekler, ya da birgün mavi gözlüler gelip, onların defterini dürecek ve halklarından esirgediklerine bir güzel el koyacak…
Milli Gazete – 5 Nisan 2003