Ahir zaman ile ilgili rivayetlere ıttılaı olanlar, bu zaman diliminde meydana gelen/gelecek olaylarda Şam’ın merkezî bir yere sahip olduğu/olacağı konusunda da bilgi sahibidir. “Ebdal”ın beldesi, modern zamanlarda maruz kaldığı imtihanı, öyle anlaşılıyor ki daha uzun süre yaşamaya devam edecek. Bu yazının konusu ahir zaman rivayetleri değil. Şam’ın İslam Dünyası’nın kendisini bulma yolunda geçirdiği bu sancılı süreçte ifade ettiği önem, en az yukarıda işaret ettiğim rivayetlerdeki kadar dikkat çekici.
Bölgede sömürgen Batılı devletler eliyle kurulan kukla yönetimlerden biri olan ve –mezhepdaşı bir avuç mutlu Nusayrî dışında– kendi halkıyla barışık yaşamak gibi bir gündemi hiçbir zaman olmayan Esed ailesi yıllarca demir yumrukla yönetti Suriye’yi. En az 20 bin kişinin hayatını kaybettiği, Hafız Esed imzalı Hama katliamı yaşandığında (Şubat 1982) içimiz yanmıştı. Hafız Esed’e lanetler yağdırmıştık. Ama hepsi o kadar…
Bugün aynısı, hatta kat kat beteri Beşşar Esed tarafından sergilenen bir vahşet söz konusu; ama bakışımız ne hikmetse Hama katliamında olduğu kadar net değil. Esed ailesinin ve bir avuç politbüro mensubunun keyfî idaresine karşı canını dişine takarak mücadele eden insanlar bu gidişe dur demekte kararlı. Beşşar Esed’in ve ailesinin nereye sığınacağı konuşulma aşamasına geldiyse, “final” yakın demektir…
Beşşar gidecek gitmesine; ama bunun herşeyin sonu olduğunu düşünmek fazla iyimserlik olur. Zira bölgede Beşşar yönetimine “limitsiz” destek veren ve bunu her fırsatta deklare etmekten çekinmeyen bir İran faktörü var. İran’ın İslam Dünyası’nda “devlet” formatında tek “kanka”sı Suriye idi; onu kaybetmeyi içine sindireceğini bekleyemeyiz herhalde. Elbette bir de Irak faktörü var! İran-ABD ortak yapımı işgalin sonucunda 1 milyon insan hayatını kaybetti ve o kan üstüne kurulan yeni yönetimin bugünlerde başı hayli sıkıntılı. Yine Şia-ABD ortak imzalı operasyonlarla ülkede yoğun bir şekilde yürütülen “Sünni avı” umulan neticeyi vermemiş görünüyor. Bugünlerde Irak’ın pek çok kentinde gösteriler var. Halk Şii yönetimin zindanlara atıp işkenceden geçirdiği insanların hesabını sorma iradesiyle sokaklarda. Elbette zulm ile abad olunmaz…
Eli kanlı Esed ve avanesi alaşağı edildiğinde yerine kurulacak yönetimin kimliği konusunda endişeli! olduğu için Batı şimdiye kadar kayda değer bir destek vermedi Suriyeli muhaliflere. Aslında tek başına bu bile Suriye’de olup bitenleri açıklamaya fazlasıyla yeter. Nihaî zaferin ardından kurulacak yeni yönetim İran’ın bölgede kaybettiği en önemli mevzi olarak geçecek tarihe. Bölgede, İslamî kimliğini izzetle taşıyan yönetimlerin sayısı ve etki alanı arttıkça İran argümanlarını bir bir kaybediyor. Ve bu sebeple Mısır’a başından beri mesafeli duruyor. Orada İslamî karakterini açıkça ortaya koymaktan çekinmeyen bir yönetim işbaşına geldiği halde, kendisini “İslam Cumhuriyeti” olarak tarif eden İran’ın buna ilgisiz kalmasını, hatta “tavırlı” olmasını başka neyle izah edebiliriz?
Şam, Kahire’yle birlikte bölgede ve Arap halkları üzerinde dönüştürücü bir etki yapacak; bunda hiç şüphe yok. İran’ın, “emperyalizme karşı direniş hattı” yalanı ile sırtını Rusya ve Çin gibi emperyalistlere dayayarak oluşturduğu kurgusallık, yerini yavaş yavaş ve mecburen “gerçeklere” bırakacak.
Milli Gazete – 1 Ocak 2013