Hafta sonunda (20-21 Şubat Cumartesi ve Pazar günleri) Kızılcahamam Termal Tesisleri güzide bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Ankara Sosyal Gelişim Derneği’nin (SOGEL) başlıktaki isimle düzenlediği bu programa ülkemizin dört bir yanından davet edilen isimler katıldı.
İlk sinyallerini geçtiğimiz Ramazan ayında gördüğümüz bu çalışma gerçekten ayrı bir önemi haiz. Zira ülkemizde, belli bir istikamette ilmî faaliyet sürdüren pek çok insan bireysel gayretlerle sınırlı bir etki alanına sahip. Sınırlılık sadece “etki alanıyla” ilgili değil; aynı zamanda bu ülkede ilmî faaliyet yürütmenin –varsa– getirilerine, ama özellikle de “götürülerine” bireysel olarak muhatap olmak gerçekten büyük bir handikap. Zira bu ülkede kurumsal bir yapıya sırtını dayamadan ilmî faaliyet alanını tercih etmek, ancak bir şeyleri “göze alarak” yapılabilir ve “katlanılması gereken” bir şeydir. Hele bir de işinizi olabildiğince “ciddi” tutmaya çalışıyor, günübirlik, tüketime dönük malumat üretmek yerine hakikatin ardına düşmek gibi bir gayeyle hareket ediyorsanız, yaptığınız işe “muhatap bulmak”, ya da “kendi muhatabınızı oluşturmak” gibi artı bir mükellefiyetin altına da giriyorsunuz demektir. Bu uğurda çektiğiniz sıkıntı, göğüslemek zorunda kaldığınız bariyerler de işin cabası… Bütün bunlardan sonra enerjiniz, heyecanınız ve azminiz tükenmemişse yolunuza devam ediyorsunuz. Yoksa kısa yoldan bir memuriyet ya da ticaret… O da olmazsa “ademe mahkûmiyet!”
Bu dehşet verici manzarayı fark etmiş SOGEL’in “ne yapabiliriz” endişesiyle düzenlediği bu programın umulanı hemencecik vermesini beklemek elbette doğru değil. Bu aşamada bu noktanın bir “mesele” olarak fark edilmiş olması dahi başlı başına önemli.
Kat edilmesi gereken hayli yol var önlerinde, önümüzde. Zira katılımcılar da böyle bir tecrübeyi ilk defa yaşıyor ve açık söylemek gerekirse el yordamıyla ilerlemeye çalışan bir yapı söz konusu. Ama ihlasla, ama azimle… İnşaallah bu samimiyet ve kararlılık, hedefe vasıl olmada gerekli sinerjiyi sağlayacaktır…
Programın ilk gününde, –açılış ve selamlama faslını saymazsak– iki oturum yapıldı. Prof. Dr. Ali Şafak’ın başkanlığını yaptığı, “Günümüz Fıkhî Meselelerine Yaklaşım Sorunu” başlıklı ilk oturumda Prof. Dr. Orhan Çeker, “İfta Siyaseti” başlıklı bir sunum yaptı. Fetva vermek durumunda bulunan insanların dikkat etmesi gereken hususlara dikkat çeken Çeker hoca, kendi gözlem ve tecrübeleriyle de zenginleştirdiği sunumunda gerçekten önemli noktalara parmak bastı.
İlk oturumun ikinci konuşmacısı Lütfi Doğan hocaydı. Doğan hocanın “Toplumun Aydınlatılmasında Alimlerin Görev ve Sorumlulukları” başlıklı konuşması ufuk açıcıydı.
Aynı gün akşam İsmail Karakaya hoca konuştu. İtikadî mezheplerin oluşumunu ve Ehl-i Sünnet akaidini anlatan hocanın konuşmasının ardından geniş sayılabilecek değerlendirmeler yapıldı.
İkinci günün oturumu, “Ehl-i Sünnet’e Yönelik Tehditler” başlığıyla yapıldı. Başkanlığını Prof. Dr. Orhan Çeker hocanın yaptığı bu oturumda bendeniz “Modernizm” konulu bir sunum yaptım. Yanlış anlamaların ve buna bağlı tepkilerin dikkat çektiği bu oturumdan bende ve katılımcıların ekseriyetinde kalan, “işimiz gerçekten zor” oldu.
Daha sonra konuşan Prof. Dr. Halil Çiçek hoca “Alimlerle Toplumun İletişim Sorunu”nu ele aldı. İlginç tesbitler ve bol şiirle süslediği konuşmasında ilim adamlarının toplumla ilişkide karşılaştığı problemleri ve “olması gereken”i anlattı Çiçek.
Son günün son oturumunda katılımcıların hemen tamamı, beklentilerini ve ileriye dönük temennilerini dile getirdi. İlk fırsatta bir sonraki adımı oluşturacak programın tertip edileceği kararıyla Kızılcahamam’dan ayrıldık.
Gelecek adına umut verici olan bu girişimin başarıya ulaşması gerçekten önemli. Niyet hayr, akıbet hayr.
Milli Gazete – 21 Şubat 2010