Türkiye’nin ve dünyanın gündemi baş döndürücü bir hızla seyr eden gelişmeler etrafında şekillenirken Rıhle, yolculuğuna “sesli ve derinden” devam ediyor. 7. sayı, merhume annemin yoğun hastahane sürecine denk geldiği için “Sahabe” başlıklı o sayıya ve o sayı hakkında yazı yazma imkânı bulamamıştım.
Şu anda 8 sayı önümde ve bu sayıyla birlikte 2. cilt tamamlanmış oluyor. Müyesser kılana sonsuz hamd-ü senalar olsun…
“Modern zamanlar” diye kategorize ettiğimiz zaman diliminin, zamanın son kertesine, yani “ahir zaman”a tekabül ettiği gerçeği dikkate alındığında, insanlığın ve Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı zihinsel ve pratik süreçlerin ne anlama geldiği şüphesiz daha net anlaşılacaktır. Hatta yaşadığımız durumu sağlıklı değerlendirmenin başka yolu yoktur!
Birbirini besleyen iki durumdan söz ediyoruz aslında: Ümmet-i Muhammed dünya sahnesinden elini-eteğini çektiği için insanlık bugünkü travmaların içine yuvarlanmıştır ve insanlığın yaşadığı travmatik durum küreselleşmek suretiyle Ümmet-i Muhammed’i de derinden ve “yapısal” planda etkilemiştir, etkilemektedir, dönüştürmektedir.
Bu seyl-i huruşan bizi öyle bir zihin durumuna getirmiş bulunuyor ki, kimlik unsurlarımıza dair şüphe duymadığımız bir nokta neredeyse kalmadı. Kaynaklarımızdan ve tarihimizden bugünkü kadar hiç şüphe duymadık biz. Kendimize bu denli yabancılık hissettiğimiz bir zihin durumunu hiçbir zaman yaşamadık. Geldiğimiz noktada kendimize –haymatloslar gibi– bir sığınak aramak… Aklını ve vicdanını satılığa çıkarmamış olanların yapabildiği en “muteber” şey bu!..
Efendimiz (s.a.v), yaşadığımız durumu asırlar öncesinden son derece canlı tasvirlerle dikkatimize sunmuştu oysa. Dikkatini Nebevî uyarılara verenler, yaşadıkları dönemleri fotoğrafladılar geçmişte. Ve bu faaliyet biteviye devam etti. Ta ki modern (türedi) zamanlara gelene kadar.
Zincirin halkaları bu süreçte koptu. Efendimiz (s.a.v)’in haber verdiği gelişmeler bir bir yaşanır oldu; ancak biz o gelişmeleri başkalarının gözlüğüyle okuduğumuz için gerçekçi teşhisler koyamadık, olan-biteni hep geriden izledik, hep “maruz kaldık”. Uçaktan atılan birisinin, yere çakılmak üzere son hızla aşağıya inerken “Yaşasın! Uçuyorum” diye sevinç çığlıkları atması gibi bir şey bu!..
“Tarihin Son Dönemeci: Ahir Zaman” başlığıyla çıkan bu sayıda insanımızın dikkatini bu noktaya çekmeye çalıştık. İnsanlık, tarihin son dönemeçlerini geçerken o müthiş finale hızla yaklaşıyor. Bu dönemeçlerin bize ne getirip ne götürdüğü, müslümanca bir “ahir zaman bilinci”ne ulaşmakla sağlıklı değerlendirilebilir. Biz bu hayatı sorgulamak yerine nüzul-i İsa (a.s), deccal, Mehdi… vb. meseleleri tartışma konusu yapmayı tercih ediyoruz.
İşin acı yanı şu ki, bunları da sıhhatli bir zeminde tartıştığımız söylenemez. Ahir zaman müslümanları, tarih içinde otaya çıkmış İslam fırkalarının hiç birisinin tartışmadığı, bir başka ifadeyle bütün İslam fırkalarının ittifakla kabul ve inanca konu ettiği mezkûr hususları tartışma gündemine getirmeyi “Müslümanlık” olarak anlıyor ve takdim ediyor! Bu zihin durumuna nasıl geldiğinin farkında bile olmuyor…
Zikrettiğim konu etrafında, değindiğim tartışma konularını da kapsayan doyurucu dosya yazıları var Rıhle’nin bu sayısında. Ağırlıklı olarak Daru’l-Hikme ekibinin makalelerinden oluşan dosya, kıyamet alametlerine genel bir bakış yanında, nüzul-i İsa (a.s), deccal, Mehdi, Ye’cüc-Me’cüc… gibi spesifik konuları işleyen yazıları da ihtiva ediyor tabii olarak.
Ayrıca ahir zaman meselesi etrafında Abdurrahman Aslan, Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı ve Ebûbekir el-Adenî’nin katkı verdiği soruşturma kısmı mevcut. Serbest yazılar, Bediiyat ve Kitabiyat bölümleri yine dopdolu. Yard. Doç. Dr. Ahmet Tahir Dayhan’ın “Ebû Hureyre’yi Anlamak” başlıklı yazısının 2. bölümü İntikad yazısı olarak bilhassa okunmalı…
“Ehl-i Sünnet” kavramının içini doldurmak, bu kavramın bugün için ne anlama geldiğini fark etmekle mümkün. Bunun da yoğun bir zihnî mesai istediği izahtan vareste. Rıhle, gücünü, ayağını bastığı zeminden aldığının idrakiyle, elinden geldiğince bu kritik ve hayatî vazifeyi deruhte etmenin gayreti içinde. Bu kutlu yolculukta dualarıyla, tenkitleriyle ve her türlü destekleriyle bizimle birlikte olanlara bir kere de buradan teşekkür ve sayılarının artmasını niyaz ediyorum. Rıhle sizin sesiniz, sizin soluğunuz. Sahip çıkın, okuyun okutun…
Milli Gazete – 8 Mart 2010