Efendimiz (s.a.v)’in, her zamanki ibadete düşkünlüğü, cömertliği, Ramazan gelince kat kat artardı. Ramazan ayı boyunca devam eden bu durum, özellikle Ramazanın son on gününde zirveye ulaşırdı. Son on günde Efendimiz (s.a.v) adeta dünyadan sıyrılır, kendisini ibadete adardı.
Bunun bir göstergesi olarak O, Ramazanın son on gününde Mescid-i Nebevi’de itikafa girerdi. Hücre-i saadetten mescide açılan kapının hemen ağzında özel olarak hazırlanan küçük bölmede Efendimiz (s.a.v) bir ihtiyaç durumu olması dışında hücre-i saadete girmez, zikirle, devamlı surette namazla meşgul olurdu.
Hz. Aişe (r.anha) validemizin haber verdiğine göre bu zaman zarfında bazan Efendimiz (s.a.v) hücre-i saadete doğru uzanır, annemiz de O’nun saçını yıkayıp tarardı.
Bin aydan daha hayırlı olduğu Kur’an tarafından haber verilmiş olan Kadir gecesinin, Ramazanın son on gününde olduğu yönündeki işaretler malumdur. Bu gecenin faziletine, onu itikaf halinde geçirmenin fazileti de eklendiğinde, bunun kişiye getireceği sevap ve fazileti anlatmaya kalemin gücü yetmez.
Daha önce de farklı vesilelerle belirttiğimiz gibi bir ameli normal zamanlarda işlemekle, “özellikli” bir zamanda işlemek arasında –sevap ve fazilet bakımından– fark vardır. Ramazan özellikli bir ay olduğu için bu ayda yapılan ibadat-u taatin sair zamanlardakilerden farklı olacağı açıktır. Söz gelimi Umre çok faziletli bir ibadettir. Ama Ramazanda yapılan umre diğer zamanlarda yapılandan çok daha faziletli ve sevaplıdır. Efendimiz (s.a.v), Ramazanda yapılan umrenin sevabının hac sevabına denk olduğunu bildirmiştir.[1]el-Buhârî, “Umre”, 4; Müslim, “Hacc”, 221… Bunun için mü’minler Ramazanda umre yapmaya ayrı bir hassasiyet gösterir.
İşte Kadir gecesini itikafta ihya etmek de böyledir. İtikafın ve Kadir gecesinin her biri kendi başına fazilete sahiptir. Ama ikisi bir araya geldiğinde fazilet, bereket, ecir ve sevabın haddi hesabı olmaz.
Ebû Sa’îd el-Hudrî (r.a)’ın anlattığına göre Efendimiz (s.a.v) bir sene Kadir gecesini Ramazanın ortasındaki on günde aramış, bu süreyi itikafta geçirmişti. Sahabe de O’nunla birlikte itikaftaydı. Efendimiz (s.a.v), yirminci günün sabahı mescitte bir hutbe irad etti ve şöyle buyurdu: “Kim benimle birlikte itikafa girdiyse, son on günü de itikafla geçirsin. Kadir gecesi bana rüyamda gösterildi. Ama sonra unutturuldum. Ben rüyamda kendimi Kadir gecesinin sabahında su ve çamur içinde secde ederken gördüm. Artık siz onu Ramazanın son on gününde ve her tek gecede arayın.” Ebû Sa’îd el-Hudrî (r.a) diyor ki: “O günün gecesi yağmur yağdı. Mescidin tavanı çardak (gibi gayri muntazam örtülmüş) olduğundan aktı. Ben Ramazanın yirmi birinci gecesi (o yağmurda mescidin tavanı damladığından) Resulullah (s.a.v)’in alnında çamur izi gördüm.”[2]el-Buhârî, “İ’tikâf”, 1; Ahmed b. Hanbel, III, 24.
Bu rivayet, önceleri Efendimiz (s.a.v)’in, kadir gecesini Ramazanın ortasında aradığını anlatıyor. Ama sonraki yıllarda Efendimiz (s.a.v)’in hep Ramazanın son on gününde itikafa girdiğini sahih rivayetlerden öğreniyoruz.
Sahabe-i kiram da itikaf konusunda hassa davranmış, Efendimiz (s.a.v)’en dar-ı bekaya irtihalinden sonra annelerimiz de itikafa girmişlerdir.
İtikaf, insana, geride bıraktığı bir senenin muhasebesini yapma imkânı verir. Dünyadan mümkün olduğunca sıyrılarak oruçlu bir şekilde zikir, istiğfar, namaz ve kıraat ile dolu dolu geçen bu on gün, aynı zamanda bir “ahiret hazırlığı” gibidir. Bütün dünyevî taallukları dışarıda bırakarak Rabb-i Müte’âl’e yönelmek ancak itikaf halinde mümkün olabilir..
Milli Gazete – 21 Ağustos 2011