Bir Ramazan’a daha kavuştuk hamdolsun. Bu müstesna iklimin dünyamıza armağan ettiği ve kendisiyle bütünleştiği birkaç husus var ki, anmadan geçmek olmaz.
Bu hususlar sebebiyle Ramazan’a kavuşmak bir ” hamd vesilesi”dir; öncelikle bunu belirtelim. Efendimiz (s.a.v), Ramazan’ın bu ayrıcalığı dolayısıyla Receb ayını idrak ettiği zaman Ramazan’a kavuşturması için Yüce Allah’a dua ederdi. Tek başına bu gerçek bile başka söze hacet bırakmıyor…
Ramazan’a mahsus olmayan, ama Ramazan’la birlikte idrak edildiğinde çok farklı anlamlar yüklenen bu hususları şöyle özetlemek mümkün:
- Her şeyden önce Ramazan “Kur’an ayı”dır. Kur’an’ın gerek bu ayda dünya semasına nazil olması, gerekse “mukabele”nin bu ayda icrası ve bu çerçevede her zamankinden daha fazla Kur’an okunması Ramazana bu hususiyeti veren başlıca vakıalardır. Kur’an’ı hiziplere ayırarak her gün belli bir miktar okumak Selef’ten tevarüs edilen mübarek bir uygulamadır ve bu uygulama –yine Selef’ten tevarüsle– Ramazan ayında daha bir yoğunluk kazanır.
- Ramazan “paylaşma ayı”dır. Varlıkla imtihan edilenler oruç vasıtasıyla iki türlü kazanç elde ederler: Oruç tutup açların açlığını paylaşmak suretiyle ve ellerindekinden infak ederek fakiri-yetimi sevindirmek, varlığı paylaşarak yokluğu azaltmak suretiyle. Zekâtın Ramazan ayında edası geleneği bu çerçevede son derece anlamlıdır.
Söz buraya gelmişken şu anda başta Pakistan olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli felaketlere maruz bulunan Müslüman coğrafyalara paylaşmanın ve dayanışmanın hakikatini götüren –başta İHH olmak üzere– gönüllü yardım kuruluşlarını bir kere daha hatırlamadan ve takdirle yad etmeden geçmek olmaz. Yeri geldiğinde farz-ı kifaye sınırını aşıp farz-ı ayn hükmü kazanan ortak mükellefiyetlerimizi bizim adımıza yerine getiriyorlar. Onlara gerçekten çok şey borçluyuz.
- Ramazan “bereket ayı”dır. Bereket, sadece elimizdeki maddî varlığın, paranın ve yiyecek-içeceğin artması olarak anlaşılmamalıdır. Bu anlamları da tazammun etmekle birlikte “bereket” bütün bir hayatı kuşatan bir “hakikat”tir. Amel-i salihin, ömrün, sevginin artması hep “bereket” olgusunun kapsamı içindedir. Ve biz Ramazan’da hayatımızı dolduran berekete dokunur, onu bütün benliğimizde ve çevremizde adeta somut bir varlık olarak hissederiz.
- Ramazan “rikkat ayı”dır. Bu ayda ruhlar tasaffi eder, kalpler incelir; duygu-yoğun bir boyuta intikal ederiz ümmet olarak. Orucun sadece bedeni hizaya sokmakla kalmayıp, aynı zamanda ruha da kıvam verdiği, oruç tutan herkesin bildiği bir gerçektir.
- Ramazan “dünyadan uzaklaşma”, daha doğrusu dünyevileşme virüsünü bünyenin dışına atma mevsimidir. Kulluk bilincini bütün boyutlarıyla yaşadığımız oruç mevsimi, bir anlamda salt maddî boyutumuzun dışına çıkıp buradaki varlığımızı madde mana bütünlüğü, dünya ahiret beraberliği düzleminde idrak etme imkânı sunar bize. Bilhassa son 10 günde girilen “itikaf” süreci, maddeye boğulan varlığı oradan çekip çıkaran bir fonksiyon icra eder. Dünyayla aramızdaki mesafenin olması gereken noktaya çekilmesi için gerçekten bulunmaz bir fırsattır o.
- Ramazan, bütün bunların bir neticesi, toplamı, hasılası olarak bir “arınma ayı”dır. Orucun, Yüce Allah’tan başka kimsenin takdir edemediği hakikati ve kıymeti dolayısıyla Ramazan gerçek anlamda bir kurtuluş ayıdır. Bünyesinde adeta bütün ibadetleri toplayan böyle bir aya yakışan da budur zaten. Teravih ve nafilelerle yoğunlaşan namazın, infakın her türlüsünün ve o çerçevede zekâtın, “küçük hacc” anlamında umrenin, Kur’an kıraatinin ve zikr-u tesbihatın oruç ibadeti etrafında halka halka yoğunlaşması elbette arınma ve günahlardan temizlenme getirecektir.
Bizi bir kere daha bu kutlu iklime eriştirene hamdolsun. Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun.
Milli Gazete – 16 Ağustos 2010