Son birkaç yazının konusunu oluşturan internet sitesinde Sünnet/Hadis ve “Kur’an İslamı” hakkında ileri sürülen görüşlerin tamamını buraya aktarmaya ne niyetim, ne de imkânım var.
Yabancısı olmadığımız bu yaklaşım hakkında sözü daha fazla uzatmaya gerek de yok doğrusu. Bugün son olarak birkaç noktaya parmak basıp bu konuyu nihayetlendireceğim.
Siteyi hazırlayanların tutarlı olduğu tek nokta var. O da şu: Madem ki aralarına çok sayıda uydurma karışmıştır; o halde hadisler arasında “şunlar sahih olabilir” gibi seçici bir yaklaşımla ayıklamaya gitmek doğru değildir. Zira onları da diğerlerini de bize aktaran aynı raviler ve aynı kaynaklardır. Bir sözün doğru, tutarlı ve Kur’an’a, akla vs. uygun olması, onu Hz. Peygamber (s.a.v)’in söylediğini garanti etmez.
Evet, sitedeki tek tutarlı yaklaşım bu. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu “tutarlı” tavır hiçbir şeyi çözmüyor; aksine problemi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Zira hadisler olmadan Sünnet’e ulaşmaya, Sünnet olmadan da Din’in murad-ı ilahiye uygun anlaşılıp yaşanmasına imkân yok. “İtikadiyyat”tan “ameliyyat”a kadar bütün boyutlarıyla İslam, ancak Kur’an’ın beyanı olan Sünnet’tin rehberliğinde hayata gerçek anlamda yansıyabilir.
Nitekim sitenin hazırlayıcıları da bunun farkında olacaklar ki, sitede Kur’an’la yetinilerek “çözümlenen” meseleler arasında hemen hiçbir temel ibadet, hatta itikad konusu yer almıyor. İşte Kur’an merkezli örnek “fetva” konuları:
“Kurban bayramında kurban kesmek gerekir mi? Bu ibadet vacip midir? Kravat giymenin hükmü nedir? Hıristiyanlar’a benzemek olduğu için günah olur mu? Gebe suyu ile abdest alınır mı? Kuran’a göre meclis, başbakan ve cumhurbaşkanından oluşan bir sistem olabilir mi? Namazda ellerim nasıl durmalı? Tuvaleti oturarak yapmak dinen daha mı makbul? İpek gömlek giyilebilir mi? Kadınlar makyaj yapabilir mi? Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur? Dövme yapılabilir mi? Hangi elle yemek yiyelim? Kadın erkek el sıkışabilir mi? Mastürbasyon yapılabilir mi? Doğum kontrolü yapmanın dinen bir sakıncası var mı? Ölünün arkasından Kuran okunabilir mi? Kusmak orucu bozar mı? Domuz postu kullanılır mı? Orucu hangi yiyecekle açmak daha sevaptır? Karım benden habersiz kaç kilometre uzağa gidebilir? Dinimizde kandil geceleri var mı?”
Bu soruların hemen tamamına, “Böyle bir mesele Kur’an’da geçmez. Kur’an’da geçmeyen bir şey de yasak değildir, nasıl uygunsa öyle yapın” tavrıyla “cevap” verilmiş.
Bu örnek sorular ve “cevap”lar arasında mesela “Namaz kaç rekât olarak ve nasıl kılınır? Zekât hangi mallardan ne kadar ve ne zaman verilir? Hac nasıl yapılır?..” gibi “fuzuli” konulara yer yoktur!
Bu ibadetlerin ve benzeri pek çok hususun nasıl yerine getirileceği, ana hatlarıyla dahi zikredilmezken, detaylara ilişkin bir açıklama beklemek elbette beyhudedir…
Burada, gönderildiği zaman diliminden kıyamete kadar bütün tarih ve coğrafyalar için biricik hidayet olan “son din”den bahsediyoruz ve önümüzde böyle bir “komedi” var!
Üstelik ne hikmetse bu “komedi”de rol kesen herkes, Müslüman olmadan da kurtuluşa erilip cennete gidilebileceğini koro halinde tekrarlıyor. Siteyi hazırlayanların iddiasına göre, “Kur’an ayetlerini incelersek, Kur’an geldikten sonra Musevi olmaya veya Hıristiyan olmaya devam edenlerin cehennemlik olduğuna dair hiçbir iddia geçmez.”
“Ehl-i Kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedi olarak kalacakları cehennem ateşindedirler…” (98/el-Beyyine, 6) diyen Kur’an’a açık bir iftira ve başkaldırı anlamına gelen yukarıdaki satırların gerçek anlamda “Kur’an Müslümanlığı” ile herhangi bir ilgisi olabilir mi? Ya da “Kur’an Müslümanlığı” bu ise, bunun Kur’an’la bir ilgisi var mıdır?..
Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de herkes her şeyi söylemiştir, söyleyebilir. Herkes ağzından çıkanın ve kaleminden dökülenin hesabını “öte”de elbette verecek. Burada “can sıkıcı” olan, sapı samandan ayıracak temyiz kabiliyetine sahip olmadığı halde, hem dünyasını hem de ahiretini nasıl bir tehlikeye attığını fark etmeden “gerçeği buldum” diyerek bu komediyi “din” edinen kimselerin varlığından haberdar olmak.
Bilmesi gerekeni bilmemek kişioğlu için kötü; ama anlaşılabilir bir şey. Bilmediğini bilmemek ise dertlerin en devasızı…
Milli Gazete – 5 Şubat 2005