Durup dururken, hele de “diyalog” meselesi zihinlerde şöyle veya böyle yer etmeye başlamışken Papa o “talihsiz” sözleri niçin söylemiş olabilir? Terörü İslam’ın yanına koyarken aklı ondan uzaklaştıran bu tavrı nasıl okumalıyız? Papa ne yapmak istiyor?
Önce bir noktanın altını kalın çizgilerle çizelim: Papa ne söylediğini çok iyi biliyor. Bunu, “maksadını aşan” bir konuşma olarak yorumlamak fazlasıyla zorlama ve saflık derecesinde iyimserlik olur. Onun bulunduğu konumda bulunanların, böylesi hassas bir konuda kelam ederken kelimeleri, cümleleri hatta vurguları nasıl özenle seçtiğini herkes bilir…
Bahse konu konuşma değişik merkezlere yönlenmiş farklı mesajlarla yüklü olmakla birlikte, dünya çapında yankılanan ve sadece Müslümanlar’ın değil, gayrimüslim dünyanın da büyük tepkisini çeken yanıyla İslam dünyasını yeni bir tartışmanın içine çekme amacına matuf gibi duruyor.
Konuşmanın, İslam inancının akıl ile ilgisine olumsuz göndermeler yapan bölümü üzerine en azından Türk basınında yazılıp çizilenlere bakılırsa Papa şimdilik maksadına ulaşmış gibi görünüyor. Çoğunluk tepkiler şu minvalde: İslam akıl ile bağdaşmayan bir din değildir. Şu veya bu dönemde yahut şu veya bu ekol tarafından akılla çatışan çizgiler benimsenmiş olabilir. Ama İslam onlardan ibaret değildir. Akılcı çizgide seyreden İslamî oluşumlar da –hem tarih içinde, hem de günümüzde– mevcuttur. Akılla problemi olan asıl din Hristiyanlıktır. Teslis inancı şöyleydi, Engizisyon böyleydi… vs. vs.
Oysa mesele bu tarz genellemelerle geçiştirilecek kadar basit değildir. Öncelikle burada kastedilenin “hangi akıl” olduğunu tesbit etmek son derece önemli! Roma’nın paganizmini dönemin Anadolu’suna hakim “sır dinleri”nin inanç kültleriyle harmanlayıp, içine bir miktar da Yahudilik sosu karıştırarak oluşturduğu “antropomorfizm”i (teşbih/tecsimi) aklî bulan bir bakış açısı için müteal (aşkın) ve münezzeh (yaratıkların özelliklerini taşımaktan beri) bir Allah inancı elbette “akıl dışı” olacaktır! Burası bir dinin meşruiyet/makbuliyet arayacağı zemin midir ve dahi bu vadide karar verecek olan merci neresidir?
En temel ontolojik konularda farklı, hatta zıt zeminlerde hareket eden iki ayrı inanç sistemi için bu tarz sübjektif değerlendirmeler yapmanın, konunun mütehassısları için hiçbir şey ifade etmeyeceğini Papa çok iyi bilir de, anlaşılıyor ki, onun maksadı ve hedef kitlesi başka! Yoksa ciddiyetle ele alındığında elle tutulur yanı olmayan bu tarz bir konuşma yapmasının başka türlü izahı mümkün görünmüyor.
Galiba aynı yanlışı tekrara başladık bile. Geçen yüzyılın başında Renan “İslam mani-i terakkidir” demişti ve o gün bu gündür İslam’ın mani-i terakki olmadığını isbata çalışıyoruz! Şimdi aynı şey farklı kelimelerle Papa 16. Benediktus tarafından tekrar edildi; bizler yine meselenin üstüne –tabirimi hoş görün– “balıklama” atladık.
Bu sürecin bizi götüreceği nokta Hristiyan dünyaya İslam’ın akılla çatışan bir din olmadığının isbatı ve kabul ettirilmesi değil, kendi dinimiz hakkında kendi içimizde yaşayacağımız yeni bir tasavvur krizidir. İslam’ın modernizasyonu projeleri bakımından Papa’nın bu konuşması bulunmaz bir lojistik destek mahiyetindedir…
Milli Gazete – 18 Eylül 2006