Milliyet‘in kendisiyle yaptığı röportajda İsmet Özel‘in “İslamî kesim” içinde durduğu (daha doğrusu “kendisini konumlandırdığı”) yer konusunda söyledikleri, herhangi bir “mühtedi”nin söyleyebileceklerinden farksız olarak algılanabilecek bir dil ile yüklü olduğu halde bizi niçin rahatsız ediyor? Onu bir Roger Garaudy‘den farklı yapan nedir?
Şu sözler Garaudy‘nin ağzından dökülmüş olsaydı bu kadar zorumuza gider miydi: “İslamî kesimdekiler benim kendilerine benzediğimi sanarak gurur duydular. “Bak, komünist şair de bizim gibi oldu” dediler. Bu bana bir yıldızlık sağladı. Ama aynı zamanda benim ne dediğimi anlamama şartlarını da yarattı. Oysa ben İslam’ı onların şartlanmalarından bağımsız olarak öğrendiğim için 12’den vuruyordum hep. Ben onların korunma mekanizmalarına ihtiyaç duymadığım için asıl meseleye yöneliyordum…”
Bu satırlardaki “onlar ve ben” vurgusu, “çekip gidene” dek “İslamî kesim” içinde algılanmasına ses çıkarmamasına rağmen, İsmet Özel‘in hiçbir zaman kendisini bu kesim içinde görmediğini ele veriyor. Öyleyse yukarıdaki sorunun cevabı, “İslamî kesim”in onu –kelimenin gerçek anlamıyla– “benimsediği” tesbitinden başkasıyla verilemez gibi görünüyor. Bu da sebepsiz değil elbet. Her ne kadar kendisi “12’den vurmasına” bağlıyor ise de, bence bu ilginin ardında İsmet Özel‘den bu “kesim”in hassasiyetleriyle çatışan kayda değer bir tavrın sudur etmemiş olması vardır. En az “İslamî kesim” hakkında söyledikleri arasında hayatî tesbitlerin bulunuyor olması kadar, şu anda bulunduğu nokta hakkında verdiği ipuçları da önemsenmeli İsmet Özel‘in.
“… Bu noktada aklımıza şu soru takılıyor: Bir insan tek başına ne ölçüde titiz, ne kadar sorumlu olursa olsun dünya düzeni karşısında sıradan bir müslümanın gösterebileceği davranışlardan fazlasını gösterebilir mi? Sözkonusu olan bir İslamî mücadele ise, sorumluluk sahibi bir Müslüman da kendini bir bütün içinde saymak, bir “birlik” üyesi olarak algılamak isteyecektir. Savaşan insan silâh arkadaşları ile birlikte varolacaktır. Kendinin özellikleri kardeşinin özellikleriyle bir bütünlük gösterdiği taktirde savaşı başarıyla yürütmeleri mümkün olur. (…) İnsanın kendini aydınlatması, sorumluluk ve titizlik bakımından daha iyi yerlere gelebilmesi için Müslümanlar arası dayanışma, güven ve karşılıklı sorumluluk duygularının yaşanıyor olması şarttır. (…) Doğru davranışa varmak önce dar çevrede, birlikte mücadeleye karar vermiş insanların cemaat sorumluluklarını yerine getirmeleriyle mümkün. Müslümanca bir düşünme ve davranma biçiminin müşahhas, hayatiyete kavuşmuş birimleri olmaksızın sudan bağlantılarla yola çıkılamaz. (…) Demek ki mücadeleye önce kendimizden başlamak denilince, müslümanların herkesten bağımsız, bir yaşama düzenine sahip olmaksızın ve tamamiyle kendine has tutumlar içinde kendini düzeltme faaliyetine girişmesini anlamamak gerekir. Tersine kendinden başlamak, ilk fırsatta en yakınımızdakiyle bir dayanışma ve sorumluluk zinciri oluşturmak demektir. Dayanışma ve sorumluluk ön plana alındığı taktirde küfre karşı kardeşinin gücüyle de teçhiz olma imkânı müslümanın olacaktır. Önce kendimi düzelteyim diyerek yakın çevresinden kopuk ve sadece kendi denetimindeki çabalarla yorulmak korkulur ki müslümanı küfür düzeninin eksantrik bir parçası durumuna getirir.” (İsmet Özel, İrtica Elden Gidiyor, 131-3)
Ne dersiniz, özeleştiri yapmak durumunda olan sadece “İslamî kesim” mi?
Milli Gazete – 23 Eylül 2003